Siyasetçi ile bürokratın karşı karşıya geldiği anlarda, son noktada esas olan siyasetçinin tercihidir. Atanmış-seçilmiş denklemindeki krizler, milletten yetki alan tarafın kararı ile çözülür. İşin doğası gereği bürokratlar, meselelere teknik açıdan bakmak durumundadır. Hemen her seçeneği düşünmek, riskleri öngörmek, alternatifler üretmek bürokratların asli görevidir. Siyasetçi ise hem politik hedeflerini hem de tabandan gelen sinyalleri yorumlayıp bir istikamet çizmek zorundadır. Bu seçimi de haliyle fırsatlar ve tehditler ekseninde gelişir ve şekillenir. Zira bedeli ödeyecek olan siyasetçidir.
***
Konuya, güncel olması hasebiyle
Merkez Bankası açısından bakmakta fayda var. Zira bu yaklaşım, klasik kurumlardan ayrışan hassasiyetleri de bünyesinde barındırmakta. Bankanın ismi,
"Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası!" Genelde yanlış bilindiği şekli ile "Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası değil yani!" Cumhuriyet Merkez Bankası misyonu, yeni kurulan milli devleti, milli ekonomik bağımsızlığı simgelemesi yönüyle dikkate değer. Yani... Kurucu irade Merkez Bankası'nı, milli bağımsızlığın göstergesi olarak konumlandırmış. Bu da demek oluyor ki kanununda yazsa da yazmasa da Merkez Bankası, kararları ve duruşu ile ekonominin, milli ve bağımsız karakterinin sigortasıdır.
***
2001 krizi sonrası Merkez Bankası, politika araçlarının kullanımında
"bağımsız" ilan edilirken bu tutum, siyasetten de bağımsızlık olarak yorumlanageldi. Temel amacı fiyat istikrarını sağlamak, finansal istikrarı koruyup kollamak olan Merkez Bankası, adeta hükümetlerin karşısında yer almaya teşvik edildi. Hükümet programlarından veya siyasetin önceliklerinden ne kadar uzak durur, ne kadar çatışmaya girerse o kadar bağımsız kabul edilir oldu. Ki bu anlayış, siyasetçinin varlık sebebine açıkça aykırılık teşkil etmekteydi. Buna karşın Merkez Bankası'nın stratejik kararlarının hemen öncesinde yetkisiz ve sorumsuz isimler üzerinden piyasalara ayar/mesaj verilmesi de yanlıştı. Nitekim bu gerçek görüldü ve tedbir alındı. Aradan geçen dönemde Merkez Bankası yönetimleri, kamuoyu algısında en bağımsız pozisyona oturtulduğunda bile siyaset kurumu ile belirli bir temas trafiği içinde olmayı sürdürdü. Lakin bu arka plan ekopolitik diplomasi piyasaya yansıtılmadığı sürece kimse de sesini çıkarmadı.
***
Gelinen noktada...
Merkez Bankası Başkanlığı görevinden
alınan
Murat Çetinkaya, doğru bildiğini
siyasetin ve piyasanın sınırlarını gözeterek
icraya çalıştı. Siyaset-piyasa dengesindeki
tercihler karşısında görevde kalması
mümkün değildi. Burada kritik olan husus,
kişilerin gelip geçiciliği kurumların ve geleneklerinin
zamana ayak uydurarak sürdürülebilirliğidir.
Kurumlara duyulan güven, ürettiği
başarı ile kişilere duyulan güven ise elde
ettikleri neticenin takdir edilmesi ile ölçülür.
Devlet yönetiminde uyum ne kadar gerekli
ve siyasetçinin nihai kararı ne kadar bağlayıcı
ise görev değişimlerinin de geleceğe dair
sinyaller içerecek incelikte cereyan etmesi o
kadar önemlidir. Çetinkaya'ya teşekkür ederken
yeni Başkan
Murat Uysal'a başarı dilemek
de boynumuzun borcudur.