Farkındaysanız, bayram boyunca bizde piyasalar kapalı, dışarıda açık olmasına rağmen döviz kurlarında belirgin bir kıpırdama gözlenmedi. Ama dünden itibaren içeride yine birileri harekete geçti.
Aslında o birilerini biliyoruz. Şimdilik sadece eşkali vermekle yetinelim ki önümüzdeki günlere ilişkin kurguyu deşifre ettiğimizi bilsinler.
Hatırlanacağı üzere Kurban Bayramı öncesi, Türkiye'nin önde gelen bankalarının genel müdürleri birbiri ardına açıklamalar yaptılar.
Kur seviyesinin ekonominin gerçekleri ile örtüşmediğini, döviz alan kadar satan vatandaş da bulunduğunu anlattılar.
Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın koordinasyonunda alınan bir dizi tedbirin yerinde olduğunu vurguladılar. Ve ardından orta vadeli programın önemine, enflasyonu düşürmenin mutlak gerekliliğine ilişkin görüşlerini paylaştılar. Gayet sorumlu davrandılar.
Lakin bayram sonrası Türkiye'de yerleşik "uluslararası sermaye yoğun bankalar"dan farklı sinyaller alınmaya başlandı. Bildik yöntemleri bugünkü milli dayanışma ortamında kullanmaları toplumsal tepki çekeceği için örtülü araçları devreye soktuklarına ilişkin şikâyetler Ankara'ya da ulaştı.
Ne mi yapıyorlar? Örneğin, itibarlı bir kurumsal müşteriye ziyaret bahanesi ile gidilip, "İleriki aylarda ek teminat istememiz söz konusu olabilir" dedikleri kulağımıza geldi.
Veya bir başka bankanın, tahsisli limiti dahilinde kredi kullanmaya giden firmalara, "Birkaç hafta bekleyelim, sonra gelin" gibi cevaplar verildiğini duyduk.
Bu tarz bir bankacılık dili, reel sektörün nefesinin kesilmesi girişimini, işletmelerin dönen tekerine çomak sokulması niyetini ifşa eder ve finansal kesimle reel kesim arasındaki kan damarlarında tıkanıklık problemi yaratır. Aman dikkat!