Gündem, yeniden Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği. Öylesine köklü ve derin bağlar söz konusu ki... Kırılganlıktan artık kırılmaya doğru evrilen bu iki müttefikin güncel pozisyonu, küresel ve bölgesel dengeleri sarsacak kadar kritik.
Esasen, Suriye krizi başta olmak üzere yakın coğrafyamızdaki meselelere ABD, AB veya Rusya perspektifinden bakmıyoruz. Bizim için önemli olan Türkiye'nin çıkarları. Şartlar, çok merkezli ama dikkatli dış politik açılımları zorunlu kılıyor. Vekalet savaşları yürüten, rekabet içinde gözüken süper güçlerin, yeri geldiğinde sürpriz anlaşmalara imza atması halinde Türkiye'nin açığa düşmemesi çok önemli.
***
ABD'li yetkililerin, özel ortamlarda söyledikleri ile resmi davranışları arasındaki fark, Ankara için tahammül edilemez eşiği işaret ediyor. Örneğin, hafta sonu İstanbul'a gelecek olan Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı
McMaster, son dönemde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü
İbrahim Kalın'la bir seri telefon görüşmesi yapıyor ve "
YPG'ye silah verilmeyeceğini" tekrarlıyor. Emekli general McMaster, bir asker olarak, YPG ile kurulan ortaklığın risklerini, orta-uzun vadeli sonuçlarını tabii ki görüyor.
Önümüzdeki hafta Ankara'da olması beklenen ABD Dışişleri Bakanı
Rex Tillerson ise bir işadamı. Kazanç ve kayıp dengesini hesap edecek kadar maharetli.
O da -kendi tabiri ile- "
Bölgede işbirliği yaptıkları aktörlerle (!) birlikte"
Türkiye'ye, '
güvenli bölge' önerisi getirmeyi
denedi. Hatta "
Gerekirse Menbiç'ten askerlerimizi çekeriz" diyecek kadar açık
konuştu. Sonradan altı doldurulmayan o
önerinin, Türkiye'yi terör örgütünden korumaktan
ziyade, YPG'yi Türkiye'den koruma
(!) amacına hizmet edeceği düşünüldü. Nitekim ABD'nin 1990'lardaki Çekiç Güç Operasyonu da Irak'ın kuzeyinde ayrı bir devlet oluşumunun tohumlarını ekti. Bakmayın siz, Birleşik Devletlerin, sözde bağımsızlık ilan eden Barzani yönetimini açığa düşürmesine. Washington'ın yörüngesinden çıkmanın bedelini ödediği gibi ABD henüz kuzey Suriye'deki projesini de tamamlamış değildi!
***
Gerek McMaster gerekse Tillerson'ın Türkiye ziyaretlerinde masaya ne sunacakları hakikaten mühim. ABD'nin stratejik işlere, günlük bakmadığı dikkate alındığında, "
diplomatik güç gösterisi ve ikna denemesi eşliğinde, askeri formüller dışında siyasi seçenekler de içeren hamleler yapacağını söylemek kehanet olmaz." Hem Türkiye'yi kaybetmemek hem de terör örgütü YPG'yi geri plana atarak SDG'yi veya bir başka isim altında toplanacak silahlı Kürt grupları siyasallaştırarak, makul figür (!) gibi Ankara'nın karşısına çıkarmak ihtimal dahilinde.
Sen bir
NATO ülkesi (ABD) olarak, en yakın NATO müttefikinin (Türkiye) sınırlarına bir terör örgütünü yerleştireceksin ve buna razı olmasını bekleyeceksin. Bu, imkânsızı istemekle eş anlamlı. Ankara gayet iyi biliyor ki gün, Türkiye'ye rağmen Türkiye sınırlarının dibinde harita değişikliklerine karşı çıkma günüdür. Kurulması istenen her uydu devlet, bu bölgede etnik ve mezhebi çatışmaları yıllarca sürdüreceği gibi Türkiye'yi, Türkiye'nin ardından İran ve hatta Çin'in bile üniter yapısını tehdit edecek.
Ve son husus... Fırat'ın doğusundaki bölgede Suriye
petrol kaynaklarının yüzde 42'si bulunuyor. YPG terör örgütü, ABD gözetiminde Suriye petrolünün yarısını kontrol altında tutuyor ve şu anda ticaretini yapıyor. Mücadele bir manada da Suriye petrol ve gaz rezervinin şimdilik 150 milyar dolarlık bölümünde dönüyor!