15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında rol alan sivillere, adli idari ve mali sorumluluk yüklenemeyeceğine ilişkin düzenleme etrafındaki tartışmalar, pek çok şeyi gün ışığına çıkardı. Meselenin muhalefete bakan yüzü ile AK Parti iç dinamiklerini ilgilendiren epeyce yönü var. Ve tabii ki Cumhurbaşkanı'nın sistem içindeki yeri ve ağırlığının önemini gösteren bir tablo da söz konusu. Sırasıyla gidecek olursak...
Ana muhalefet partisinin, 15 Temmuz'u "kontrollü darbe" olarak tanımlayan siyasi bilincinin canlılığını koruduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Darbe gerçeklerini inkâr etmeye dayalı alt bilinç de hemen dışa vurdu. CHP sözcüleri, sosyal medya manipülatörü müttefikleri ile kısmen kamuoyu oluştururken, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün, canlarını ortaya koyan sivil vatandaşlar sayesinde önlendiğini vurgulamaktan kaçındı.
İyi Parti kanadı, kimsenin aklına bile gelmemesi gereken "iç savaş" söylemi ile gündemde yer kapmaya çalıştı. Bu demek oluyor ki İyi Parti siyasal projesinin mühendisleri, toplumsal kutuplaşma iddiası ile başlatılan kampanyayı, -Allah muhafaza- iç savaş senaryosuna uzanan bir düzlemde devam ettirecek kadar çılgın karakterde!
HDP için değerlendirilecek fazla bir şey yok. Onlar, çözüm sürecini istismar etmenin, terörden güç devşirme sorumsuzluğunun yol açtığı ağır sorunların travmasını atlatabilmiş, yeni yol haritası çizebilmiş değil.
MHP bu noktada en net parti konumunda idi. Darbenin önünü ve arkasını titizlikle analiz eden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ilk anlarda AK Parti yönetiminden bile gelmeyen keskin tavrı sergiledi. FETÖ ile mücadele önceliğinin altını çizdi ve darbe üretebilecek her türlü faktörün köküne kadar temizlenmesini her türlü tartışmanın önünde tuttuğunu belirtti.