2019'daki kritik üç seçime etki edecek faktörler bugünden ayrışmaya başladı. "Ekonomik istikrar ve vatandaş memnuniyeti, jeopolitik risklerin toplumsal iç barışa olası yansımaları ile eğitim sistemine ilişkin çözüm önerilerine geniş kitlelerin iknası!"
Bu yazımızın konusunu, ekonominin gidişatı ve alınan son tedbirlerle kurumsal manada yapılması gerekenlere ilişkin önerilerimiz oluşturuyor.
Türkiye ekonomisinin 2018- 2020 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Programı (OVP) kısa süre önce açıklandı. Ancak, OVP'nin nasıl bir Türkiye tasavvur ettiği anlaşılamadan Maliye Bakanı Naci Ağbal, sürpriz bir şekilde "mali tedbirler paketini" de aynı kapsama dahil ediverdi. Bir yanda yüksek büyüme ve düşük enflasyon vaat eden OVP diğer yanda "Aman önlem alalım!" telaşını yansıtan torba yasa tasarısı!
Bu ikili tablo kafa karışıklığına yol açtığı gibi tepkisellik de üretti.
***
Peki, neden böyle oldu? Nedeni gayet açık. Aynı hedefe bakan siyasi ve bürokrat kadro uyumunda ve birlikte çalışmayı sağlayacak mekanizmadaki eksiklik.
Her şeyden önce Cumhurbaşkanlığı ile
AK Parti Genel Merkezi, AK Parti ile
TBMM Grup Yönetimi ve Plan Bütçe Komisyonu arasında senkronizasyonu sağlayacak yeni ve farklı bir metoda ihtiyaç var. Ekonomi ile ilgili geniş bir tabanı ilgilendiren kararlar alınacaksa, görüşmelere AK Parti Ekonomik İşler Başkanlığı da katılmalı. Hiç olmazsa tartışma sürecinde Sn. Cumhurbaşkanı'nın ekonomi danışmanları da sürece dahil edilmeli.
Son imzalar atılmadan önce AK Parti TBMM Grup yöneticileri ile Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri de görüşlerini iletebilmeli. Böylece Cumhurbaşkanlığı'ndan AK Parti'ye, AK Parti'den TBMM'ye uzanan zincir içindeki isimler, yarın halka anlatmak zorunda kalacakları kararları içselleştirmiş ve siyasi sonuçlarını da öngörerek ince ayar yapılmasına destek vermiş olurlar.
***
Bahse konu bu model, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne resmen başlandığında, ihtisas gerektiren her alanda pratik uygulamaya dönüştürebilir. Bütün yükü Cumhurbaşkanı'nın sırtına yüklemek, onun duyarlı olduğu konularda kararlarını etkileyecek kapsamda sunuş yaparak meselenin hallolduğunu düşünmek yeni sistemin doğasına uygun düşmeyecek. İcraatların olumlu yönleri kadar yer yer halkın canını sıkacak yönleri olacağı da düşünülerek her bir milletvekilinin sahanın nabzını tutması ve seçmeni ikna etmesi, eskisinden çok daha önemli hale gelecek.
***
Yeri gelmişken söyleyeyim... TBMM'ye sunulan son mali tedbir paketi, IMF reçetelerini aratmayacak katılıkta hazırlanmış. Üst gelir gruplarının vergi yükünü artırıp, alt gelir gruplarına adil yaklaşalım denilirken, alt-orta gelir grupları ihmal edilmiş. Örneğin, motorlu taşıtlardan silindir hacminin yanı sıra değerine göre vergi almak ne kadar doğru ise 2017'de yüzde 10 civarında kalacak enflasyonun 4 katını bulan vergi artışını 2018'e yansıtmak da o kadar yanlış. Otomobil bu ülke insanı için lüks olmaktan çıktığı gibi zaten akaryakıt üzerindeki vergi yükü nedeni ile yeterince fedakârlık da yapılmakta.
Yani... Bu yüzde 40'lık oran gözden geçirilmek durumunda. Aslında dikkat çekilecek çok nokta var. Ama en ciddi noktayı atlamamak gerek. Oluşturulan ek kaynağın 8 milyar lirası savunma bütçesine tahsis edilecek. Terörle mücadele, bölgesel riskler, yeni silah sistemleri alımı için toplumun ek sorumluluk üstlenmesine diyecek bir şey yok. Ancak devletin bütünü ne kadar ve nasıl tasarruf edeceğini halka göstermeden, halktan özveri istedi mi, evdeki hesap çarşıya uymayabilir!