Kuzey Irak; etnik, mezhebi, siyasi ve stratejik açıdan Türk devlet aklının iyi bildiği bir coğrafya. Ankara, çeyrek asrı aşkın süredir, kırmızı çizgilerini bir Kürt devleti oluşumuna karşı çizdi. 1990'daki 1. Körfez Savaşı ve ardından devam eden Çekiç Güç Operasyonu Irak'taki Kürtlere sınırları çizilmiş coğrafi alan verirken 2003"teki 2. Körfez Savaşı ise çok geniş bir siyasi alan açtı. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin, uluslararası toplumun tüm uyarılarına rağmen hayata geçirdiği meşruiyeti tartışmalı referandum, yaşadığımız coğrafyada merkezi yönetime başkaldırının güncel versiyonu olarak da okunabilir. Emperyalizmin büyük hedefleri için yıllarca kullanılan ve bedel ödeyen Kürt halkının, Erbil'de kazandığını sandığı bu Pirus zaferi(!) görünür gelecekte yine bir pazarlık masasında yok olmaya aday!
***
IKBY Başkanı
Mesud Barzani'nin, en zor günlerinde yanında bulduğu Türkiye'yi de ateş çemberinin içine çekercesine sahneye sürdüğü siyasi ayrılıkçılık hamlesi, büyük bir fay hattı kırılması olarak görülebilir mi? Ankara'nın, yer yer farklı sinyaller ve önceliklerle şekillenen Kuzey Irak politikası bu kritik soruya verilen cevapta düğümleniyor. Referandumun, bütün Kürtlerin hamisi rolüne soyunarak göreceli üstünlük kazanma manevrası yapan Erbil'den ve Barzani'den öte sonuçları olacağı aşikar. Bu sonuçları öngörebilmek kadar, esnek ve dinamik yaklaşımlar da geliştirmek önemli. Nitekim Ankara'da ağır basan görüş şu dört noktada toplanıyor:
1- Bölge ülkeleri ile olabildiğince ortak hareket.
2- Uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve yetkilerin her fırsatta dile getirilmesi.
3- Kerkük'ün statüsünün ve Türkmenler başta olmak üzere bölgedeki diğer halkların korunması.
4- Referandumun, Türkiye'nin içini etkilemesine izin verilmemesi ve bilhassa duygusal kopuşa yol açmaması!
***
Kabul edelim ki; K. Irak tecrübesi kadar son 5.5 yılda hayli maliyetle edinilen
Suriye tecrübesi de Türkiye'yi daha soğukkanlı, daha kararlı ve daha uzun vadeli bakmaya zorluyor. ABD'nin gelgitleri nedeni ile Suriye'de yalnız bırakılan Ankara, o günkü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gerekli inisiyatifi alamaması nedeniyle de beklenti ve hedeflerinin hayli uzağına düştü. Şimdi K. Irak'ta da "
çift ajandalı ülkeler" gerçeğini göz ardı edemeyiz. ABD'nin Kürt devleti ile meselesinin olmadığı bu devletin büyüklüğü, etki alanı ve liderliği ile ilgili sorunları öncelediği giderek netleşiyor. Rusya'nın, Erbil'de ağırlığını kaybeden Barzani ailesine yaklaşarak bölgeye yerleşmek istemesi de kimseyi şaşırtmaz. İran'ın, Erbil'i ve Kürtleri siyaseten boğmak yerine Barzani yönetimini tasfiye ederek, kendisine müzahir bir ismi iş başına getirecek yol ve yöntemler izlemesi ihtimali de dışlanamaz.
İsrail zaten kartlarını açık oynuyor. Bu karmaşık tablo ise Türkiye'yi bir seferde tüketilecek kararlar almaktan alıkoyuyor.
***
Günün sonunda en önemli konu, Türkiye'nin hangi durumda, neyi, ne kadar göze aldığı ile ilgili. Yani Ankara, kendi "
imkân ve kabiliyetleri" ile uyumlu tedbirler almakta, üçüncü ülkelerin desteği olmasa da sahaya yansıttığı politikaları canlı tutacak şekilde çok kapsamlı bir çalışmayı tamamlamakta. Politik, diplomatik, ekonomik endişeler bir yana, Ankara için belirleyici husus, coğrafyamızdaki bölünme senaryosuna karşı asker kullanma gücüne odaklanıyor. Bir dönem ABD'lilerin dediği gibi
TSK, Türkiye'nin en etkili ihraç ürünü müdür? Yoksa TSK, iç sınırlara kadar dayanmadıkça, zihnen sınırlı operasyonlar dairesinde mi hareket eder?
Özetle... Irak ve Suriye'deki gelişmeler dünün hesaplaşması ile günlük siyasetin polemiği ile ele alınamayacak kadar ciddidir.
Milli birlik sergilenmesini ve uygulanmasını gerektirmektedir.