"Terörle mücadelede, son noktaya bu kadar yaklaşmamıştık!" Bu sözler, cephede canı pahasına mücadele eden komutana ait. Biliyorum, bu ve benzeri ifadeleri daha önce de duyduk.
Peki, bugünü farklı kılan ne?
Öncelikle şunu belirteyim. Milli Güvenlik Kurulu'nun son toplantısı hakikaten tarihi nitelikteydi.
Neden?
Çünkü ABD'nin, terör örgütü PKK'nın Suriye türevi ile sürdürdüğü Rakka operasyonu bitmeden, Türkiye'nin kendi sınırları içindeki terörle mücadeleyi somut bir aşamaya taşıması gerekiyor. Bir başka ifade ile Ankara, terör örgütü PKK'nın farklı adlar altında bu coğrafyayı şekillendirme aracı olarak kullanıldığını görüyor ve önlemini alıyor.
Bunun anlamı, stratejik ortaklık düzeyinden, stratejik işbirliği aşamasına inen Türk-ABD ilişkilerinin, giderek "konjonktürel ortaklık" noktasına kadar gerilemesi, yani ciddi "güven açığı!" Ankara'daki devlet aklı, Suriye'nin kuzeyindeki enerji ve su hatlarını YPG ile kontrol altına alan ABD'nin, Türkiye'yi daha fazla zorlayacak hamlelerine karşı teyakkuzda olunmasını emrediyor.
Kaldı ki bölgesel fırsatçılık adına küresel güçlerin oyuncağı rolünü üstlenen Kürt unsurlar, bir süre sonra yine kaybeden tarafta kalacak!
Biz, Türkiye'nin terörle mücadelesine dönersek... Tam saha mücadele hız kesmeyecek. Örgütün, silahlı, siyasi ve sözde sivil ayaklarına yönelik tedbirler dizisi devam edecek. Sınır içinde kış yapılanması da dahil olmak üzere, kör noktalarda teröristlerin konumlanmasına fırsat verilmeyecek.
Terör örgütüne yardım yataklık eden, yerliyabancı ajanların deşifresinden vazgeçilmeyecek.
Diplomatik kriz riski de göze alınacak.
Sınırlarımız boyunca, PKK'lı teröristleri (YPG / SDG dahil) Akdeniz'e taşıyacak her oluşuma anında müdahale edilecek. Örgütün; uyuşturucu, sigara ve insan kaçakçılığı ile sağladığı finansman kanalları her yönüyle kesilecek. Ve en önemlisi, aileleri merkeze alan ikna çabaları sonuç alınıncaya kadar tekrarlanacak.
Özetle... "Türkiye'ye rağmen değil, Türkiye ile birlikte" formülü tavizsiz uygulanacak.