Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Bahreyn, Suudi Arabistan ve Katar'ı kapsayan Körfez ülkeleri programını tamamlıyoruz.
İlk izlenim... "Körfez'de, Türkiye algısı olumlu yönde değişmiş. Bunda, Suudi faktörünün etkisi büyük." Lakin konu bununla sınırlı değil. Daha doğrusu, Türkiye'ye olan ihtiyaç çok artmış. Peki neden?
Kuşkusuz, "Uluslararası toplum, küresel sistemin yeniden inşa edilmekte olduğu, kaotik bir sürece doğru yol alıyor. Güvenlik kaygıları ağır basıyor. Kilit ülkelerin önemi, yeni ittifakları gerektiriyor. Gelişmeler, riskler kadar Türkiye için eşsiz fırsatlar da sunuyor!"
***
Bir başka husus... Fırat Kalkanı Harekâtı ile Türkiye'nin bölge güvenliği için aldığı inisiyatif ve
Menbiç-Rakka eksenini de kapsayacak şekilde harekâtı sürdürme kararlılığı... Sn. Cumhurbaşkanı'nın seyahatine Genelkurmay Başkanı Org.
Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı
Hakan Fidan'ın katılımı zaten çok şey anlatıyor. Ancak Ankara'nın sıcak planları, orta-uzun vadeli güvenli bölge hedefiyle birlikte düşünüldüğünde, birçok ülkenin esasen kendi güvenlikleri için hem finansal hem diplomatik hem de askeri açıdan elini taşın altına koyması gerekiyor.
Tabii ki Suriye'de zor da olsa ateşkesin tesis edilmesi, Türkiye- Rusya- İran'ın bir denge kurması da mühim. İran'ın paramiliter unsurlarla agresif yayılmacılığı, bölgedeki geleneksel rakipleri açısından endişe ile izlendiği kadar durdurulması gereken hamle olarak da okunuyor. İşte bu nedenle barışçıl çözüm için Türkiye'nin varlığı tüm taraflar için "
tek seçenek" haline geliyor.
***
Yine gözlemlerimizle devam edelim... Güvenlik sancıları, terör üzerinden ülkeleri şekillendirme oyunları, vekalet savaşları... Adına ne denirse densin, sağduyulu kamuoyları neyin ne olduğunu iyi anlıyor. Örneğin, Reina'yı kana bulayan terörist eylem. Caninin, katlettikleri arasında Suudi vatandaşları da vardı. Onlardan birinin ailesini Cidde Başkonsolosluğu yetkililerimizin eşleri ziyaret etti. Acı her yerde aynı acı. Acı içinde söylenenler ise vakarın göstergesi: "
Acımız büyük. Türkiye'ye gitmeyelim diye işlediler bu cinayetleri. Ama korkmuyoruz.
Yine geleceğiz!"
Bir başka ilginç tabloya da Katar'da konakladığımız otelde tanık olduk. Servis görevlisi, Türkçe konuşmalarımıza kulak kabartıyordu. Öğrendik ki Ukraynalı. Bodrum, Marmaris ve Antalya'da çalışmış. Geçen yıl turizm biraz gerileyince Doha'ya gelmiş. Ama aklı Türkiye'de. "
Şartlar iyileşiyor, döneceğim. Türkiye çok farklı" dedi.
Özetleyecek olursak... Türkiye'nin önemi, kıymeti, ödediği yüksek bedele karşın sergilediği dayanışma ruhu, çevre ülkeler için de huzurun garantisi kimliği, tahmin ettiğimizin ötesinde karşılık bulmuş. Üstelik bu algı, ülke liderliklerinden ziyade, halklarda geniş tabana yayılmış.
***
Cumhurbaşkanımızın temaslarına eşlik eden heyetten edindiğim kısa notlarla yazıyı noktalayalım...
ABD ile ilişkilerde
Başkan Trump döneminde, FETÖ ve PKK terörü ile mücadelede
pozitif ilerleme sağlanabileceği beklentisi
hâkim. ABD politikaları yeniden tasarlanırken
mart bitmeden
Erdoğan- Trump görüşmesi yapılması halinde, pek çok etkileşimi de
beraberinde getirecek.
Türkiye- Rusya ilişkileri de çok güçlü
zeminde ilerliyor. Mart başına Moskova'da
Üst Düzey İşbirliği Toplantısı planlanıyor. Suriye'deki rejim unsurları ve mezhep içerikli milis grupları, iki ülke yakınlaşmasını sabote edecek girişimlerde bulunmayı sürdürüyor.
El Bab'da artık operasyon bitti. Şehir merkezinde sivil kayıp verilmemesi için hassas davranılıyor. Harekâtın Rakka güzergâhı ise koalisyonla askeri koordinasyon ve maliyete katlanma meselesi.