Güzel ülkemizde "güvenlik riski" üretildiğinin, bunun "ekonomik risk algısı" ile pekiştirilmesi için her türlü oyunun oynandığının ve nihai aşamada "toplumsal barış riskine" dönüştürülmek istendiğinin farkındayız. Yani...
Senaryonun; yazarları, yapımcıları ve oyuncularının eşkalini görüyoruz.
Yarım yüzyılı bulan anarşi ve terörle mücadele tarihimizde, ilk kez bugünkü kadar "ortak bilinç ve toplumsal dayanışma" geliştiğine de tanık oluyoruz.
Terörün hedefinin "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olduğu, sadece "Hükümet" veya "Parti" meselesi gibi görülmemesi gerektiği noktasında geç de olsa sağlanmış mutabakatı kazanç hanesine yazıyoruz.
Terörün; dil, din, ırk, cinsiyet, yaşam tarzı ayrımı gözetmeksizin herkesi hedef alabildiğini iyi biliyoruz.
Terörün dış destekle sürdürülen, iç şartları kullanan, açık ve örtülü bir operasyon aracı olduğunu da anlıyoruz.
***
Geldiğimiz noktada...
Terörün kaynağını ve
hedeflerini "
teşhis" de ediyoruz.
Lakin...
"
Tedavi" aşamasındaki eksiklikleri tam olarak gideremiyoruz.
Tedavi güçlüğünün en önemli nedeni, Türkiye'nin çevresindeki güvenlik krizleri, etnik ve mezhebi temelli bölünme yaşayan ülkelerdeki yönetim boşlukları ve bu durumu fırsata çevirmeye çalışan küresel güçlerin yürüttüğü vekalet savaşları.
İşte bu yüzden...
"
Terörün kaynağında kurutulması mutlak gereklilik!"
Ki, şimdiye kadar çözüm
zemininde ortaya konulan en
önemli açıklama da bu...
Peki, yeterli mi?
Kuşkusuz "
hayır!"
Terörün, "
toplumsal bağışıklık sistemimizi çökertmesine" kayıtsız kalamayız.
***
Reçete mi?
Reçete, "
bireysel bazda" bize
düşen sorumluluk,
duyarlılık ve
dikkatin yanı sıra
"
Devletten" de
geçiyor.
Devletimizin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanımızın 10 Ağustos 2014 gecesi yaptığı konuşmanın şu bölümünü hem hatırdan çıkarmamak hem de uygulamalarla hayata yansımasını sağlamak gerekiyor...
Ne diyordu halkın oyları ile seçilen Cumhurbaşkanı Sn.
Tayyip Erdoğan:
"
Kardeşlerim, hepimiz aynı ecdadın, aynı kültürün, aynı medeniyetin, aynı tarihin evlatlarıyız. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir, yaşam tarzlarımız farklı olabilir, inançlarımız, mezheplerimiz, değerlerimiz, etnik köken ve dillerimiz farklı olabilir. Ama biz, hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız. Hepimiz bu ay-yıldızlı bayrağın gölgesi altındayız. Her birimiz bu devletin sahipleriyiz. Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Süryani, Ezidi'den önce Türkiyeli vardır. Alevi'den, Sünni'den önce Türkiyeli vardır. Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Boşnak, Çerkez, Roman, Pomak'tan önce, Rum, Ermeni'den önce Türkiyeli vardır. Bugünden itibaren yeni bir toplumsal uzlaşma anlayışıyla farklılıklarımızı zenginlik olarak görerek, ama farklılıkları değil ortak değerlerimizi öne çıkararak yeni bir istikbali inşa etmek istiyorum...
...Bırakalım aracıları, bırakalım tercümanları, bırakalım fitne ve nifak odaklarını birbirimizin gözüne bakalım gözüne... Birbirimize gönlümüzü açalım, birbirimize gönül diliyle konuşalım. Farklı bir Türkiye'yi, güçlü bir Türkiye'yi gelin hep birlikte kuralım!"