15 Temmuz darbe girişimi karşısında milletin sergilediği demokratik duruşun, ekonomik boyutunu da aynı derecede önemsemek durumundayız.
Eski Türkiye, en küçük siyasi risk gördüğünde, hele hele askeri cenahtan sinyal aldığında derhal döviz büfelerine koşar, stokçuluk yapar, adeta kendi ayağına kurşun sıkardı.
Bu kez farklı olan neydi? Bireysel kurtuluşun bir anlamı yoktu. Niçin? Çünkü çocuklarımızın geleceğinin karartılacağı bir Türkiye'ye toptan karşı çıkış gerekiyordu.
İlk günkü kanaatim değişmedi. Neydi o?
"Matruşka darbe!" Yani, iç içe geçmiş darbe planlaması.
Ve muhtemelen bir taşla birden çok kuş vurulacaktı.
Bir yandan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hedef alınmıştı. Haliyle, halk doğrudan seçtiği Cumhurbaşkanı'nın kılına zarar gelmemesi için meşru yollarla harekete geçecekti. Şükür ki cumhur hem başkanına hem de iradesine sahip çıktı. Ama aynı zamanda FETÖ mensubu üniformalı unsurların devlete el koyma girişimine, toplumun diğer kesimleri de kayıtsız kalmayacaktı. Birden fazla fay hattı kırılması ile yazılan iç savaş senaryosu üzerinden daha büyük darbeye zemin yaratacak ve kuvvetle muhtemel Türkiye dış müdahaleye açık hale getirilecekti. Büyük oyun bozulurken, oyun içinde oyunun çözülmesi de kaçınılmaz.
***
Asli konumuza, yani ekonomiye dönecek olursak...
16-17 Temmuz günleri ekonomi ile ilgili bakanların ve ekonomi bürokrasisinin pro-aktif ve basiretli davranması büyük şok planlarını boşa çıkardı. Burada tek tek isimlere girmek yerine, kurumsal açıdan bir değerlendirme yapmamız daha doğru olur. Kuşkusuz, kur ve faiz dalgasının kırılmasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın rolü tarihe geçti. Merkez Bankası'nı kişilere indirgeyen, kendi yörüngesinde uydu halinde tutmayı deneyen, bunun dışındaki tüm öneri, fikir ve seçenekleri reddeden anlayış, 15 Temmuz'la birlikte iflas etti. Kriz yönetimini bilen, piyasa dostu, iletişime açık, dış piyasalara duyarlı, reel sektöre müşfik, siyasi otorite ile senkronize Merkez Bankası'na ne kadar ihtiyaç duyulduğu tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı.
***
Bir parantez de devletin zirvesine açalım...
Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın, devlet yönetiminde
dublikasyonu kaldıran hamlesinin,
AK Parti'nin siyasi liderlikle
ilgili eksen kaymasını sona
erdiren cesaretinin ve milletin
bütün bu kararlara destek veren
ferasetinin anlamı bugün daha
iyi anlaşılıyor. Darbecilerin,
öncelikle Cumhurbaşkanı'na
yönelmesi bile Türkiye'ye istikamet
çizmeye çalışan uluslararası
güçlerin neyi nasıl tasarladığını
fazlasıyla anlatıyor. Mayısta
devlet yönetiminde sağlanan
konsolidasyon kadar, dış politikada
kulvar değişimi mesajları
ve yeni ittifak arayışları da sadece
FETÖ'yü değil bu maşayı
kullananları da paniğe sevk etti. Kuşkunuz olmasın, kamu yönetiminden ekonomisine, yargısından dış politikasına kadar en geniş yelpazede yarını, dünden daha garantide bir ülkedeyiz. Tabii ki teyakkuzu elden bırakmamak, adaletten ayrılmamak, rövanşist duygulara esir olmamak ve krizi fırsata çevirerek reformlara yüklenmek, iç barışı pekiştirmek kaydı ile...