Kriz yönetimi "özel bilgi, yakın ilgi, esnek karar" gerektirir. İç dinamiklerden kaynaklanan krizlerin yönetimiyle bölgesel veya küresel krizlerin yönetimi arasında ton farkları söz konusudur. Türkiye, kriz yönetim deneyimi yönüyle benzersiz ülkedir. Örneğin, 2001'deki Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizi, "siyasi istikrar, yapısal reformlar ve toplumsal destek" sayesinde atlatıldığı gibi başarı öyküsü de yazıldı.
2008 yazında patlak veren küresel ekonomik krizi, IMF-Dünya Bankası desteği olmadan yönetme çabası hâlâ devam ediyor. Özellikle 2009'daki dış şokun atlatılmasında dönemsel vergi indirimleri ve teşviklerin çok olumlu etkisi oldu. Türkiye, şimdi yakın komşusundan ve önemli ticaret ortağı konumundaki bir ülkeden yayılacak bölgesel ekonomik kriz riski ile karşı karşıya. Rusya, 1998'de yaşadığı ekonomik krizden çok daha sert bir tablo ile yüzleşmek durumunda. Enerji bağımlı ekonomisi zorlanmakta, rekabetçi ve global piyasa şartları ile uyumlu olmayan üretim biçimi ise tıkanma noktasında. Tabii ki stratejik nitelikli oyundan söz ediyoruz.
Rusya'nın Kırım'ı ilhakı, Doğu Ukrayna'da ayrılıkçı grupları desteklemesi ile başlattığı süreç, ABD ve AB'den gelen keskin ekonomik yaptırımlarla karşılandı. ABD'nin, geleneksel bağlantılarını kullanarak Suudi Arabistan üzerinden hampetrol fiyatlarını manipüle etmesi ise hidrokarbona dayalı Rusya ekonomisini tam anlamıyla kilitledi.
Rus Merkez Bankası Ruble'nin değerini korumak için ciddi rezerv kaybına uğradı.
Yüksek devalüasyonu durduramadığı gibi faizleri de artırmak zorunda kaldı. Eldeki veriler Rus ekonomisinin 2017'ye kadar küçüleceğini gösteriyor!