Önümüzdeki hafta TBMM'de görüşülecek "yargı paketi", ilk günden tartışmanın fitilini ateşlemeye yetti. "Özgürlük- güvenlik" dengesi arayışında kantarın topuzunun kaçıp kaçmadığı temel soru... Kamu düzeninin tesis edilmesi hedefi ile bireylerin özgürlük alanının korunması arzusunun aynı anda sağlanması ise en kritik nokta. Kaldı ki, AK Parti milletvekillerinin imzasıyla sunulan yasa teklifi özünde güvenlik paketi değil. Asıl kapsamlı düzenleme İçişleri Bakanlığı'ndaki hazırlıkların tamamlanmasının ardından yakın zamanda Meclis'e gelecek. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın savunduğu son metin, daha çok güncel problemlerin çözümüne odaklanmış durumda. Maalesef "Türkiye, kürsüdeki hâkim ve savcılardan kaynaklanan sıkıntıları aşmak, paralel yapının direncini kırmak için sarkaç gibi bir uçtan diğer uca giden yasalar yapmak zorunda kalıyor."
***
Örnek vererek devam edersek... IŞİD'in Kobani saldırıları bahanesiyle sergilenen şiddet olayları, şehit edilen polisler, Ankara'da derin sorgulamaya yol açtı. Deniliyor ki, "
Bingöl'de pusuya düşürülen polislerin hayatını kurtarmak mümkündü! Eğer, şüpheli araç aranabilseydi, bu kanlı eylem önlenebilirdi!"
Ama olmadı. Savcı, "
somut delil" istedi. Veya... Ağrı Patnos'ta belediye binası ateşe verilirken, "
Bundan daha somut delil ne olabilir ki?" diye sorulduğunda dahi, gözaltına alınan şahıslar serbest bırakıldı. Mesele bunlarla da sınırlı değil.
"
Adana'da durdurulan MİT'e ait TIR'lar konusu da hâlâ hafızalarda." Kumpası kuran, Ankara'dan ihbarı yapan isimler belli olduğu halde bir süre ifadeleri alınamadı. Adana savcısı özel bir ekiple Ankara'ya gelip ifade almak zorunda kaldı.
İletişimin
tespiti taleplerinde de kürsüdeki ismin tercihlerine göre çok sayıda ret kararı verilerek, hassas bağlantıların deşifre edilmesi önlendi!
***
Örnekler bu tarz olunca, bilhassa paralel yapıyla bağlantılı hâkim ve savcıların kurgusunun bozulması adına eski dönemde uygulanan bazı yöntemlere dönüşün mazereti de bulunmuş oluyor.
Arama müessesesinin işlerliğini artırmak amacıyla "
somut delillere dayalı kuvvetli şüphe" kriteri "
makul şüphe" şeklinde değiştiriliyor.
Örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlarda, soruşturmanın hızlı ve etkin şekilde yürütülmesi için Cumhuriyet savcısının soruşturmanın yapıldığı yer sulh ceza hâkiminden de karar alabilmesi imkânı getiriliyor.
İletişimin tespiti (sadece sinyal bilgilerinin alınması) kararının, soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında ise yargılamayı yapan mahkeme tarafından verilmesi öngörülüyor.
Avukatların dosya içeriğini incelemesi, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek nitelikte ise Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim kararıyla yetki kısıtlanıyor.
Taşınmaz mal ve alacaklara el koyma tedbirinin anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı işlenen suçlar bakımından da uygulanması sağlanıyor.
Tablo böyle. Ama her şeye rağmen...
Yargının ve kolluğun yetkileri artırılırken "
keyfiliğin önüne geçilmesi" esas olmalı. Yetki alan, sorumluluğu da üstlenmeli ve hesap verebilmeli. Bu nedenle yenilenen HSYK'ya büyük görev düştüğü gibi kolluğun bağımsız denetimi yasasının yürürlüğe girmesi de acil önem taşıyor!