Piyasalarda "stres biriktiğine" dair sinyaller, Ankara'da ciddi gündem maddesi. Bu konudaki yorum ve değerlendirmelerin samimiyeti, makul kaygıların asli nedeni ile şantaj odaklı yaklaşımlar ayrı ayrı masaya yatırılmakta.
Esasen, yerli ve yabancı yatırımcılar için işler iyi gidiyor. Kendileri de her fırsatta küresel risk iştahının zirveye çıktığını, Türkiye'nin güven ve kazanç veren bir ekonomisi olduğunu söylüyorlar. Ama...
Kredi derecelendirme kuruluşlarının manipülasyonu, abartılı siyasi analizleri ve "geçiş döneminin" merak uyandıran yönleri farklı ölçekte davranış değişikliklerine yol açıyor.
Piyasalar dediğimizde öncelikle "sıcak para" ağırlıklı fon yöneticilerinin ve akıl hocalarının çizdiği finansal çerçeveyi düşünmemiz gerekiyor. Ortak noktaları ise hemen hemen aynı.
1- "Ali Babacan, ekonominin başında kalacak mı?" diye söze başlıyorlar. Nedenini soruyorsunuz, "Bizim açımızdan sigorta" diyorlar. Neyin sigortası olduğunu sorguluyorsunuz. "Aynı dili konuşuyoruz, tutarlı mesajlar veriyor, orta- uzun vadeli bakıyor" gerekçesini paylaşıyorlar.
2- Sonra... "Yeni ekonomi yönetimi kimlerden oluşacak? Bizi dinleyecek mi, yoksa kumpas kurduğumuzu mu düşünecek?" diye telaşa kapılıyorlar. "Liderlik ve ana doğrultu değişmiyor ki" dediğinizde, "Yakın çalışacağımız bakan ve ekibi yine de belirleyici olacak" diye ısrar ediyorlar.
3- Derken... "Merkez Bankası'nın bağımsızlığı korunacak mı? Enflasyon hedefinin yanına başka hedefler eklenecek mi?" sorusuna yanıt arıyorlar. "Politika araçlarındaki bağımsızlıkla, reel sektör gerçekleri arasında denge kurma arayışı var. Yoksa Merkez Bankası'na siyasi karar aldırıp dengeleri alt üst etme niyeti yok" diyorsunuz. İnatla güncel beyanları veri kabul ediyorlar.