Tarih yazılırken aynı zamanda olayların içinde yaşıyorsanız, değerini sonradan anlıyorsunuz.
Türkiye, işte böylesi günlerden geçiyor.
Yarın, siyasi tarihimizde "ilk"e tanık oluyoruz.
Daha doğrusu bir ilk için oy kullanarak tarihin yapılmasına mütevazı katkı sağlıyoruz.
Cumhuriyetin başlangıç yıllarındaki istisnalar dışarıda bırakıldığında, Cumhurbaşkanlığı seçiminin sadece kriz ürettiği kötü mirası reddediyoruz.
Vatandaş olarak, Çankaya ile aramıza vesayet odaklarının girmesine izin vermiyoruz.
Ülke yönetimine, sandık marifetiyle doğrudan el koyma hakkı kazanıyoruz.
Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi, ülke insanının inişli -çıkışlı demokrasi yolculuğunda makûs talihini yenmesi anlamına geliyor.
Cumhurbaşkanı'nın niteliklerini, "sözde ve özde" sadece milletin belirlediği bir ufuk açılıyor.
Meydanlarda kazanılan iktidarın, salonlarda kaybedildiği karanlık dönem kapanıyor.
***
Ağustos sonuna gelindiğinde, mevcut anayasada "
rejimin stoperi" olarak konuşlandırılan Cumhurbaşkanı rolü de köklü değişime uğrayacak.
Cumhurbaşkanı'nı, "
meşru iktidarın karşısına diken" darbe zihniyeti tasfiye edilecek.
Cumhur, başkanı ile gerçek manada buluşacak.
Cumhurbaşkanlığı, ayak bağı gibi görülmeyecek.
Türkiye, yürütmede çok başlılıktan kurtulacak. Seçilmiş Cumhurbaşkanı ile seçilmiş Hükümet'in işbirliği deneyimi yaşanacak.
"
Yasama- Yürütme-Yargı" bağlamında, güçler dengesi yeniden tanımlanacak.
***
Ağustos 2014'ten sonraki siyasi mücadele "
Yeni Türkiye ile eski Türkiye" arasında geçecek.
Parlamenter sistem görünümlü "
çift politik kimlikli" siyasal yapının sürdürülebilir olmadığı kesinleşecek.
Programını, kadrolarını, vaatlerini yenileyemeyen partiler, eskinin peşinden gitmeye, krizlerden medet ummaya devam edecek. Er ya da geç siyasetini yeniden inşa edecek.
Statükoyu sarsan, değişimi savunan ve topluma güven aşılayan liderlik güçlü seçenek haline gelecek.
***
Kabul ediyorum; Korkuları, kaygıları, hatta makul itirazları olanlar da var.
Ancak...
Yerleşik nizamdan nemalananlara, refahı milletle paylaşmaya yanaşmayanlara, alternatif iktidarın peşinde koşanlara, imtiyazlı toplulukların temsilcilerine diyecek bir şey yok. Onlar dün olduğu gibi yarın da maskelerinin ardındaki gerçek kimliklerinin gereğini yapmaktan geri durmayacak.
Buna karşın...
Demokrasiyi benimseyen, iktidarın sadece sandıkla el değiştireceğine inanan, büyüyen Türkiye isteyen, hukuk güvenliği arayan, hesap verebilir ve hesap sorabilir olmayı kabul eden geniş kitleler kararlı duruşunu koruyacak.
Kazanan Türkiye, kaybeden küçük iktidar sahipleri olacak.