Cumhurbaşkanlığı seçimi için son düzlüğe girildi. Adayların kampanya süreçleri ve ülke genelindeki rotası, bazı gerçekleri gün yüzüne çıkardı. Daha doğrusu, siyaset yapma ve üretme biçimlerinin seçmen nezdinde güncellenmesini sağladı.
Seçim için seferber edilen imkân ve kaynakların tartışılması bir yana, hangi adayın tam saha çalışma yaptığı ve tabanda karşılık bulduğu diğer yana. Nedenlerine gelince...
Başbakan Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin güçlü desteğinin yanı sıra Türkiye'nin dört bir yanında halk nezdinde gördüğü ilgi ve sevgiyle ayakta. Gittiği her ilde ciddi taraftar kitlesi ile buluşabilmekte, İstanbul'da söylediğini Diyarbakır'da da tekrar edebilmekte. Yeni Türkiye vaadi ile rakiplerinden ayrışmakta.
Ekmeleddin İhsanoğlu, tek başına götürdüğü propaganda faaliyetlerinde ancak son birkaç günde kendisini yarışa iten partilerin kısmi katkısını alabildi. İhsanoğlu'nun en büyük handikabı, teknokrat kimliği ile sahneye sürülmesi ve "Eski Türkiye'nin Cumhurbaşkanı profili" çizmesi oldu. Kişisel çabasıyla toplumun farklı kesimlerine hitap etme arayışına girmesine rağmen sadece CHP ve MHP'nin nispeten varlık gösterebildiği merkezlere gidebildi. Oralarda da halktan izole vaziyette, dar seçmen grubunun doldurduğu salonlarda konuşabildi. Mesajlarında seçicilik, hedefe odaklı tarz, gelecek umudu ve heyecan neredeyse yoktu. Giderek, Tayyip Erdoğan karşıtlığının asabiyet kanallarına sıkışıp kaldı.
Selahattin Demirtaş ise etnik milliyetçilik kalıplarını kırma denemesi ile dikkati çekti. Dili ve üslubu değişse de toplumu samimi olduğuna ikna etmesi çok güç. Onun da seçim gezilerinde gittiği noktalar, Dersim sürgünü Kürtler ile 1990 sonrası batıya göç eden nüfusun yoğun olduğu il ve ilçelerdi. Sisteme entegre olmuş Kürtleri uyandırma, Alevi topluluklarını konsolide etme, Doğu ve Güneydoğu'daki Kürtleri yüzde 10 seçim barajını aşacak şekilde bilinçlendirme faaliyetlerine ağırlık verdi. Kürt sorununun siyasi zeminde, çözüm yolunda rol model haline gelebileceğini gösterdi.