Gün geçmiyor ki telefon veya ziyaretçi gelmesin! Sorular hemen hemen aynı: "Yeni kurulacak Hükümet'te ekonominin sorumluluğunu kim üstlenecek?", "Ali Babacan kabinede kalacak mı?", "Ekonomide ana doğrultu değişecek mi?"
Bunlar, hakikaten merak uyandıran önemli başlıklar... Ama... Piyasaları da anlamak güç. Nedenine gelince... Somut iki örnek var karşımızda. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı. Bugün, her iki isme dört elle sarılan çevreler, ilk günlerinde ikisine de mesafeli idi...
***
36 yaşında Hazine Bakanı olan Babacan için buraya aktarıp hatırlatmak istemeyeceğim sıfatlar takılmıştı. Genç bakan, piyasa kurtları ve işbirlikçi bürokratlar tarafından hafife alınıyordu. Babacan, "
tutarlı siyasi ve teknik duruşu" ile zamanla piyasalar tarafından benimsendi. Başarısında, kişisel özellikleri ve genel mesajlarının yanında kritik 3 aktör daha vardı...
1- Başbakan
Tayyip Erdoğan'ın karizması ve güçlü halk desteği.
2- Kriz anlarında devreye giren Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün yatıştırıcı rolü.
3- (Son dönem hariç olmak üzere) IMF- Dünya Bankası programları. Neticede Babacan, bugün piyasa profesyonellerinin en fazla yaslandığı isim haline geldi. Bunu, piyasaların öngörülebilir ekonomik ortam arayışı kadar kâr realizasyonunun güvencesi olarak da okumak mümkün.
***
Başçı için de tablo, göreve atandığında pek farklı değildi. Piyasalar Başçı'yı, Babacan'ın danışmanlığı ve Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı döneminden az da olsa tanıyorlardı. Lakin nasıl bir politika izleyeceğini tam bilmiyorlardı. Haksız da sayılmazlardı. Nitekim Başçı, para politikası uygulamalarında klasik faiz silahı ile yetinmedi. Döviz rezervi opsiyonu ile faiz koridorunu aynı anda kullanarak ezberleri bozdu. Çoklu araçlar tercihi nedeniyle "
şeffaf olmayan politika" uygulamakla eleştirildi. Sonrası malum... Başlangıçtaki piyasa tavrı değişti, Başçı, abartılı faiz artışı kararları ile neredeyse teminat olarak görülmeye başlandı.
Demem o ki...
Babacan ve Başçı örneklerinin de gösterdiği gibi "
piyasalar önce savaş açabiliyor sonra en büyük müttefik haline gelebiliyor." 28 Ağustos'tan sonra kurulacak ekonomi yönetimi için de kaygılı olmaya, maksatlı çevrelerin negatif akımına kapılmaya gerek yok. Bunun gerekçeleri de çok açık:
Her şeyden önce Erdoğan'ın liderliği devam ediyor.
AK Parti kadroları, siyasal başarının, ekonomik istikrar üzerine bina edildiğini iyi biliyor.
Babacan ekolü "
aşırı ihtiyatla" tanımlanırken, yeni ekolü, "
ülkenin potansiyeline inançla" tanımlamak mümkün.
Babacan tarzı "
durağan" iken yeni tarzın, "
dinamik" olacağını, konjonktürün "
risk iştahını" değerlendirmeye çalışacağını söyleyebiliriz.
Bunlara rağmen önümüzdeki dönemde ekonominin kaderini 4 ayak belirleyecek:
1- Ağustos 2014- Haziran 2015 aralığındaki "
yarı başkanlık" tecrübesi.
2- Haziran 2015'teki genel seçimde "
anayasayı değiştirecek" sandalye sayısının AK Parti'ye verilip verilmeyeceği.
3- Çözüm Süreci'nin ikinci aşamasındaki "
siyasal, adli ve sosyal" düzenlemeleri toplumun içselleştirme kapasitesi.
4- Türkiye'yi orta gelir tuzağından çıkartacak, "
Hukuk, eğitim, vergi, istihdam, ar-ge!" gibi yeni nesil reformların takvimi.
NOT: Bizlerin kişisel huzur ve mutluluğu Bayram'a girmek için yeterli olmuyor maalesef. Aynı inancı paylaştığımız tüm insanların zulümden kurtulduğu gerçek Bayram günleri dileğiyle...