"İsrail Hükümeti'nin insanlık dışı eylemleri ile İsrail halkını birbirinden ayırmak lazım" denildikçe, "Hayır" diye itiraz ediyorlar. "Bizi İsrail halkı seçti" diyerek, güya meşruiyet kazanmaya çalışıyorlar.
İç siyasi karışıklıklarını bastırmaya, sağduyulu İsrail halkını korkuyla manipüle etmeye çabalıyorlar.
Uluslararası konjonktürü fırsat bilip, uzun vadeli geleceği ipotek altına alıyorlar.
Suriye'deki iç savaşı, Irak'taki kaosu, Mısır'daki darbeyi kullanıyor, diyasporanın desteğiyle kan ve gözyaşı akıtıyorlar.
Ramazan, bayram, kutsal gün, kutsal mekân demiyorlar.
İslam ülkelerindeki ikiyüzlülüğü, Şii-Vahabi temelli parçalanmışlığı iyi değerlendiriyorlar.
Irak'ta Kürt devleti senaryosuna yatırım yapıyor, Akdeniz'de enerji oyunu oynuyorlar.
1967 sınırlarına çekilmeyi reddediyor, işgal altındaki toprakları boşaltmıyorlar.
Yeni yerleşim yerleri açarak Filistinlilerin yaşam hakkını ortadan kaldırıyorlar.
Filistin'i fiilen ve siyaseten bölüyor, Gazze'de Hamas'ı seçen halkı bombalarla yıldırmaya çalışıyorlar.
Tarihi fırsatları ellerinin tersiyle itiyor, bölgede varlığını tanıyanlara rağmen iki devletli çözüme yanaşmıyorlar.
Sadece ve sadece güvenlikçi politikalara abanıyor, kalıcı barıştan hızla uzaklaşıyorlar.
Asla özeleştiri yapmaya yanaşmıyor, sözde düşman üreterek imha etmeyi hedefliyorlar.
Netice...
Barışı isteyen ve bedelini ödemeye razı bir Hükümet kurulmadıkça, Batı blokundaki müttefiklerine karşın İsrail, küresel sistemde yalnızlaşmaya ve sürekli arkasını kollamaya mahkûmdur.