Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Merkez Bankası ve "Kişiye Özel İlaç"

Hep söylüyoruz. Bir kez daha tekrarlayalım: "Faiz sonuçtur!"
Bunun için "nedenler" üzerinde durmak gerekir. Ancak Türkiye'de faizler, ekonominin asli unsurları kadar "görünmeyen ellerle" de şekillenir. Bugün de bunun istisnası değildir. Örneğin, Erdem Başçı, Merkez Bankası Başkanı olduğu günden itibaren faiz artışına zorlandı. Başçı, hemen tepki vermek yerine politika araçlarını çeşitlendirerek, faiz baskısına direndi. Ama... 17 ve 25 Aralık senaryoları, Merkez Bankası'nın da direncini kırdı. Oysa Başbakan, baştan itibaren faiz artışına karşıydı. Ancak sonradan hesaplaşmak üzere nihai kararı Merkez Bankası'na bıraktı. Başkan Başçı ve ekibi, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın da arka planında yer aldığı radikal faiz artışı ile piyasaları şaşırttı. Strateji, "önden yüklemeli faiz şoku" idi.

***

Şimdi, 30 Mart yerel seçimlerinin verdiği "güvenoyu" ışığında, faizi katmerli yükseltmenin maliyetini tartışmak durumundayız. Zira Aralık 2013-Mart 2014 döneminde faizi yukarıya çekme gerekçesi olarak sunulan faktörlerin önemli bölümü ortadan kalktı. Kaldı ki Merkez Bankası Başkanı Başçı'nın, faizlerin aşağı yönlü belirlenmesi beklentisine, 1994 şartları ile yanıt vermesi de çok makul durmuyor. Yakınen bildiğim ve yaşadığım 20 yıl önceki şartlar, Başçı'nın ifade ettiği şekliyle sadece faizlerin düşük tutulması arzusundan kaynaklanmıyordu. Yüksek faize karşı siyasi alerji olmakla birlikte, faiz dışında da biriken sorunlar, zayıf koalisyon hükümetleri döneminde yönetilemeyen riskler ve sürekli ertelenen yapısal reformlar söz konusu idi. Yani, 1994'te yaşananlar basit bir faiz meselesi sayılmazdı.
Merkez Bankası'nın, politikalarını savunurken sürekli kötü örnekleri hatırlatması veya şablon kararlara sarılması da eskisi gibi taraftar bulmuyor. Neden? Çünkü sistem Türkiye'ye özgü yeni, dinamik değerlendirme ve reçeteler bekliyor da ondan. Yalnızca teorik çerçeve ile sınırlı kalmayan bir yaklaşım arayışı bu. Tıpkı, ilaç endüstrisindeki gibi... İlaçların hastaların yaklaşık yüzde 50'sinde yeterince etkin olamaması bilinen bir gerçek. Aynı hastalığın teşhisi konulmuş iki hasta aynı ilaca farklı tepkiler gösterebiliyor. Bir hasta tedaviden yarar görürken, diğeri ilacın yan etkilerinden yakınabiliyor. Bu değişkenlik, hastalar arasındaki genetik farklılıktan kaynaklanıyor. İşte bu nedenle dünya, "Kişiye Özel İlaç" üzerinde kafa yoruyor. Bunun altında yatan düşünce, kişiye özgü farklılıkları moleküler düzeyde değerlendirip, butik tedavi yöntemleri geliştirmek. İlaç üreticilerindeki bu özellikli arayışı, Türkiye ekonomisi için ilaç geliştiren ekonomik kurumlardan da beklemek en doğal hakkımız!
***

Kaldı ki Merkez Bankası yönetimi de kurumsal altyapısına, güçlü teknisyen kadrosuna ve yığınla veri akışına rağmen, karar süreçlerinde belli eksiklikleri hissediyor. Bu açığı kapatmak üzere geç de olsa gayret gösteriyor. Nitekim Başkan Başçı'nın dün Kayseri'de yaptığı konuşmada, bu çabanın ipuçları okunuyordu:
"Arkadaşlarımız, bulundukları bölgede düzenli olarak iş adamlarıyla görüşmeler yapıp, sohbet ediyor. Nabız tutuyor. Bu çalışmadan çok faydalandık. Bundan sonra da devam etmeyi düşünüyoruz!"
Zaten konumuz da bu. Merkez Bankası, siyasilerin topa girmesini beklemeden, sadece finans alanı ile yetinmeden, en geniş yelpazede reel sektörün görüş ve önerileriyle de kararlarını olgunlaştırmalı. O zaman aşırı ihtiyatı, ihtiyat seviyesine, yüksek faizi de tolere edilebilir faiz seviyesine indirmesi gereğini kendisi de görecektir!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA