Saat gece yarısını çoktan geçmiş. Hazine Müsteşarlığı'nın makam katındaki "mavi salonda" bekliyoruz. IMF heyeti, kredi dilimini serbest bırakmadan Türkiye'den ayrılmak üzere. Son dakika pazarlıkları sürüyor. Hazine'deki açıklama ertesi sabah piyasaların sakin açılması için kritik önemde. Ve Bakan Ali Babacan, güçlükle sağlanan mutabakatı duyuruyor. Herkes derin bir oh çekiyor...
Şimdi hikâye gibi görünen yukarıdaki satırlar, 5-6 yıl öncesinin yaşanmışlığı idi. Talepler, baskılar, tavizler... Dehşet dengesi içinde geçen Türkiye-IMF ilişkilerinde, geçen hafta son taksitin ödenmesiyle borç bitti. Kaderin garip tecellisine bakın ki IMF ile Stand By'ın bir süre daha devam etmesi gerektiğini savunan Başbakan Yardımcısı Babacan, Merkez Bankası Ankara Şubesi'nde bilgisayarın başına geçip kameralar önünde tuşa basarak, IMF ile program birlikteliğini noktalayan isim oldu. Aynı Babacan, 2011'den itibaren cari açık riski nedeni ile uyarı sinyalleri veren ekonominin kontrollü büyümesi noktasında Başbakan Tayyip Erdoğan'ı ikna etmeseydi, bugün kredi notu artışını konuşuyor olamayacaktık.
***
Not artışı demişken "
geç bile kalındığını" cümle âlem biliyor. Moody's'in, Türkiye'yi "
yatırım yapılabilir" seviyede tanımlaması yepyeni fırsatları beraberinde getireceği gibi güçlükler de yaratabilir. Yüksek not, kısa vadeli spekülatif sermayenin iştahını açarak Merkez Bankası üzerindeki baskıyı artırabilir, değerli kur tartışmalarını alevlendirebilir. Ama uzun vadeli küresel sermaye akışı yakalanabilirse, mega projelerin finansmanı kolaylaşabilir. Cari açığın, büyümeden fedakârlık yerine, doğrudan uluslararası sermaye ile dengelenmesi sağlanabilir. Ekonominin genel görünümüne pozitif etki edebilir.
Piyasa öyle dinamik bir yapı ki... Beklentilerin satın alınıp, gerçeklerin satıldığı bir arena. Türkiye beklentisinde satın alınabilir unsurlar ise belli:
"
Siyasi ve ekonomik istikrarın süreceği, liderlik sorunu yaşanmayacağı, yeni anayasa zemininde er ya da geç sonuç alınacağı, terör tehdidinin bertaraf edileceği, yatırımlara daha fazla kaynak bulunabileceği, Suriye kaynaklı endişelerin giderileceği..."
İstanbul'a 3. havalimanı, 3. köprü, lastik tekerli tüp geçiş, Kanal İstanbul, Galataport, Haydarpaşa Port, İzmit Körfez Geçişi-İzmir Otoyolu, şehir hastaneleri, nükleer santraller, yeni hızlı tren hatları... Nereden baksanız 150 milyar dolarlık finansmana ulaşan kamuözel yatırım projeleri. 20 dakika sonrasını göremeyen ülkeden 20 yıl sonrasına güvenen ülkeye dönüşümün somut göstergeleridir bunlar. Lakin...
Özgüven ne kadar yükselirse yükselsin, siz siz olun "
yapısal reformlara, bütçeye, borç stoku gelişmelerine ve para politikasının etkinliğine" bakmayı ihmal etmeyin.