Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Yeni devletin doğum sancıları

Bir süreç başladı mı, iki tür refleks baş gösterir. Ya "kategorik karşı çıkış" ya da "gidişata uyum." Karşı duruş sergileyenler içinde "samimi kaygılı kesimler" de vardır, "organize kontra atak unsurları" da. Uyum sergileyenler ya gönülden inanıyordur ya da bir şekilde değişime yön vermeye çalışıyordur.
"Çözüm Süreci" tam da böyle bir çizgide ilerliyor. Esasen yapısal politika değişiklikleri tarihi, başlangıçta karşı çıkan grupların, gelişmelere göre yüksek uyum gösterdikleri örneklerle doludur.
Yakın dönemin en büyük kırılma noktası 33 yıl önce ekonomide yaşanmıştı. Devletçi, dışa kapalı ekonomiden, dışa açık piyasa ekonomisine geçiş süreci hayli dirençle karşılaşmıştı. Bireye, özgürlüklere, düzenlenmiş piyasaya ve rekabete inananlar ile geçmişin alışkanları ile devam etmek isteyenler arasındaki mücadele oldukça sert geçmişti. Tabii arada siyasi istikrarsızlıklarla bezenen ağır bedeller de ödendi. Krizler çıktı, ikinci nesil reformlar ertelendi, hukuki altyapı bir türlü düzeltilemedi. Sonuçta, bugün piyasa ekonomisinden vazgeçmeyi aklına getiren bile yok. Olsa olsa piyasa gözetiminden, sosyal piyasadan söz edenlere rastlanıyor, o kadar. Hatta, liberal ekonomiye itiraz edenlerin çoğu, günümüzün etkili piyasa aktörleri haline geldi bile. Yani eski kafayı bırakıp değişime ayak uydurup, çağın gereklerini hayata geçirdiler.


***

Benzeri tablo Kürt sorununun çözümü temelinde, devlet mimarisinin yeniden inşası ve yeni toplum sözleşmesi ekseninde bugün de yaşanıyor. "Devlet elden gidiyor" diye ayağa kalkan da var, "devlet demokratikleşiyor, vatandaşı ile buluşuyor" diyen de. Görünen gerçek o ki Türkiye artık yepyeni bir yola girdi. Kazalar yaşansa bile bu yoldan dönüş artık mümkün değil. Bu yüzden "ister inansın, ister kaygı duysun, isterse karşı dursun... Toplumun tüm kesimlerinin, yeni dönemin dinamiklerini doğru okuması, sürece bir yerinden müdahil olup yön vermesi kaçınılmaz gereklilik."
Zira bundan sonra suyu tersine akıtmak söz konusu olamaz. Silahlı siyaset nasıl tasfiye oluyorsa, merkezi, ceberut devlet de o şekilde devre dışı kalıyor. Farklı inançları, etnik aidiyetleri korku kaynağı gibi sunan, fişleyen, dışlayan elitist siyaset son demlerini yaşıyor. Yerine, henüz temenni düzeyinde seyretse de eşit vatandaşlık temelinde, milletin tercihlerine göre reforme edilmiş, yerinden yönetime dayanan, özgürlükçü yeni bir devlet, yeni bir siyaset geliyor. Kuşkunuz olmasın, şimdilerde karşı cephede duranların çoğunluğu birkaç yıla kalmadan yeni sürecin en önemli aktörlerine dönüşecek.
Bir çift söz de "Türkiye bölünüyor" diyenlere... Ülkenin 81 ilinde aynı anda siyaset yapamayan aktörlerin, bölünme senaryosuna yaslanmaları, güncel siyasetin en büyük çelişkisi. Siyasi kapasite sorunları nedeni ile ülkenin doğu ve güneydoğusunu çoktan kaybeden liderler, hep aynı gerekçeleri ileri sürüyorlar. Oysa süreç doğru yönetilebilirse Türkiye fiziki sınırlarını koruyarak, fiili sınırları aşarak, bölgesel gönül coğrafyalarında büyüyebilecek bir ülke olma özelliğini koruyor, gelecek vaat ediyor. Türkiye denklemi bozulursa ne Irak, ne Suriye, ne İran, ne Rusya, ne de Çin mevcut haliyle kalabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA