Eğitim sistemini yeniden yapılandıran yasa teklifi üzerindeki tartışmaların, daha doğrusu kavgaların seyri önümüzdeki günler için alarm veriyor. Hatta "Aman kimsenin burnu kanamasın" dedirtecek gerilimlere işaret ediyor. Önceki gün partilerin grup toplantıları dolayısıyla Meclis'te yaptığım temaslardan çıkardığım sonuç şu:
"Akil adamlar devreye girmezse, TBMM'den her an, hiç umulmadık isimlerin karışacağı adli olay haberi gelebilir!"
***
Yasa teklifinin içeriği ile ilgili değerlendirmeyi daha sonrasına bırakmak kaydıyla, genel havayı farklı cephelerden analiz edelim...
Galiba kırılma noktası, TBMM'nin anayasası niteliğindeki "içtüzük"ün değiştirilme girişimi oldu. CHP, "sesimiz kısılmak isteniyor" diyerek genel kurulda "kürsü işgaline" başladığında, ilerisi için de strateji geliştirdi. İktidar partisi, bu eylemi, "Olağanüstü kurultaylar öncesi taktik manevra" olarak yorumladı. Hatta bizzat CHP grup yöneticilerinden bazıları da AK Partili muhataplarına aynı görüşü aktarınca içtüzük görüşmeleri ötelendi. Sanırım, CHP'nin şahin isimleri, iktidar kanadının bu duruşunu, zafiyet gibi algıladı ve "gövde gösterisi" yöntemiyle hep sonuç alabileceği yanılgısına kapıldı.
Esasen, iç tüzük değişikliği "bıçak sırtı" hükümler de içeriyordu. Muhalefetin Meclis'i oyalamasının önüne geçtiği kadar, konuşma süresini de daraltıyordu. İşte bu yüzden, siyaseti sadece Ankara'dan ibaret gören çoğu CHP'li milletvekili "tam saha engelleme" formülüne sarıldı. Buna, "Anayasa Mahkemesi'nden de artık sonuç çıkmaz" yargısı eklenince, "masa başı muhalefet" zihniyeti bunalıma girdi.
***
Ne dediği gürültü patırtı arasında kaynayan MHP ise ısrarla ayrışmaya çalıştığı CHP ile aynı kareye girmekten kurtulamadı. Anlaşılan o ki Devlet Bahçeli ve arkadaşları, 4+4+4 yasa teklifini, yeni anayasa müzakerelerinin provası gibi görüyor. Muhtemelen, direnişi yarınlara ertelemeyi planlıyor.
***
AK Parti'ye gelince... Post modern darbe ürünü, sakat bir modeli değiştirmek istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Ancak eğitimde köklü değişiklikler hedefleyen düzenlemenin partinin yetkili kurullarında ve kabinede yeterince müzakere edilmemesi handikap yarattı. Eleştirilere göre yol tutturulduğu izlenimi oluştu. Evet, CHP'liler, "önleyici vekillik" adına her şeyi yaptı ama iş yine de kitabına uydurulabilirdi. Örneğin, komisyon aşamasında, öncelikle asli üyelere 10 dakika, komisyon üyesi olmayan bir grup vekile de 5 dakika meramını anlatma fırsatı tanınır, makul noktada "yeterlilik önergesi" ile madde müzakeresi sonuçlandırılabilirdi. Kuşkusuz CHP yine maraza çıkarırdı. Lakin "konuşturulmadık" bahanesine hukuki dayanak bulamazdı. Bugün, keskin beyanlarına rağmen Başbakan bile, "Muhalefete konuşma hakkı verilmedi mi?" sorusunu önemsiyorsa detaylarda durup düşünmek gerekiyor.
***
Ve son aktör, TBMM Başkanı Cemil Çiçek... Çiçek, geçtiğimiz pazar günü yaşanan tatsızlıktan önce tarafları bir araya getirmeye yani testi kırılmadan önce yol göstermeye çalıştı fakat netice alamadı. Şunu unutmamak lazım. Meclis Başkanı, kimsenin amiri değil. "Benim yanımda dursun, karşı tarafa taarruz etsin" beklentisi de samimi olmaktan uzak. Bana göre Meclis Başkanı, iyi niyet görmedikçe araya girip karizmayı çizdirmez. Bu ortamda da sivil anayasa umudu korunamaz!