Amerikan-Türk Konseyi ve Türk-Amerikan İş Konseyi toplantıları için birkaç gündür Washington'daydım. Ziyaret, ABD'deki nabzı tutmak açısından yararlı oldu. Zira, Amerika'da hava "parçalı bulutlu."
Türk-Amerikan ilişkilerindeki "travmatik durum" devam etmekle birlikte "iki istisnai gelişme"
Amerikan tarafında nisbi tutum değişikliği yaratmış.
Amerikalıların, hâlâ Türkiye'yi anlamakta zorlandığı bir gerçek. Onlar, değişim dinamiklerini tam yansıtmayan şöyle bir bilanço çıkarıyor:
" Ekonomik krize girdiniz, yardım edin" dediniz, IMF'yi, Dünya Bankası'nı seferber ettik.
" AB dediniz", desteğimizi esirgemedik.
" Kıbrıs dediniz", çözüm için katkı verdik.
" PKK terörü dediniz", ortak düşman ilan ettik.
Peki siz ne yaptınız?
BM, nükleer silah üretmeye çalışan İran'a yaptırım kararı alırken muhalif kaldınız.
Ortadoğu'da benzersiz bağlar kurduğunuz İsrail'le, talihsiz çatışmaya girdiniz.
Bölgesel risk yaratan Suriye ve Hamas'la yakınlaştınız.
Çin'le ortak askeri tatbikat planlayacak kadar ileri gittiniz!
***
ABD yönetimindeki hayal kırıklığının kodlarını, ortak dış politika konularında bulmak mümkün. Buna karşın Washington'da sağduyu sahibi isimler de yok değil. Amerikan-Türk Konseyi Başkanı
Richard Armitage ile eski Temsilciler Meclisi Üyesi
Robert Wexler'ın dediği gibi:
"Artık konuşmayı bırakıp birbirimizi anlamamız gerekiyor!" Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan'ın da Amerikalı muhataplarına
"Sorun, her ilişkinin doğasında vardır. Bir ilişkide sorun yoksa taraflardan biri, diğerini baskılıyor demektir!" sözü de bu noktada anlam kazandı.
Amerikalılar, mutlak anlamda
"eksen kayması" olarak nitelemese de Türkiye'nin çok yönlü diplomasisi karşısında,
"Nereye varacak?" sorusuna ikna edici yanıt bulamıyor. Tepkili duruşlarını ise şimdilik iki faktör dengeliyor:
1- Türkiye'deki referandum süreci iktidar partisinin elini güçlendirdi. AK Parti'ye duyulan güven, politikalara toplumsal destek verilmesi, yargı bürokrasisi ve askerin sistem üzerindeki başat rolünün değişmesi Amerikalıları yine durum değerlendirmesi yapmaya yöneltiyor.
2- ABD'nin, NATO şemsiyesi altında da olsa
"füze kalkanı" projesini hayata geçirme arzusu Türkiye'nin ikna edilmesini gerektiriyor. ABD tarafı, önümüzdeki ay Lizbon'da yapılacak NATO Zirvesi'ne kadar bir yol kazası istemiyor.
***
Görünen o ki, Obama yönetimi zemin kaybediyor. Ekonomik bunalımın ağır faturası, sıkıntılı Irak ve Afganistan dosyası, Başkan'ın elinde sihirli değnek olduğunu düşünenlerin umudunu boşa çıkarmış gibi. Kasım ayındaki yenileme seçimlerinde Cumhuriyetçilerin ipi önde göğüslemesi sürpriz olmayacak. Kongre'de eli zayıflayan Başkan Obama ise içerideki kıskacı kırmak için dışarıya yönelmek zorunda kalacak. Ve bundan en çok Türkiye etkilenecek. Muhtemelen İran'ın nükleer programına karşı askeri seçeneği de masada tutan önlemler ağırlaştırılacak. Böylesi konjonktürde Türkiye, 2011 baharında genel seçimler için meydanlara çıktığında, nisan ayında Ermeni iddiaları tekrar sahnelenecek.
Aklı seçime takılan Ankara'nın, Washington'daki kulisi, bugünden biriken düş kırıklıkları nedeniyle belki de beklenen neticeyi vermeyecek.
***
Amerikan-Türk Konseyi'nin bu yılki toplantısı biraz zayıftı. Amerikan tarafından üst düzey katılım Savunma Bakanı
Robert Gates ve
Dışişleri Bakan Yardımcısı Phil Gordon idi. Her iki isim de kısa bir konuşmadan sonra mazeret beyan ederek salondan ayrılıp, örtülü tavrın sürdüğünü hissettirdi. Ulusal Güvenlik Danışmanı
James Jones'un,
"ABD, Türkiye'ye yakın. Başarı için birlikte durmalıyız" demesi, işin teselli yanıydı. Somut kazanım ise Türk-Amerikan İş Konseyi'nin devletler düzeyinde sahiplenilmesi oldu. Devlet Bakanı
Zafer Çağlayan'ın, ABD Ticaret Bakanı
Gary Locke ve Ticaret Temsilcisi
Ron Kirk ile kurduğu samimi diyalog da gelecek adına umut vericiydi. Siyasi sorunlarına rağmen ABD, Türkiye için ekonomik açılım yapmış görünse de gündeme getirdiği konuların Amerikan şirketlerinin geleneksel taleplerini yansıtması dikkatlerden kaçmadı.