Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Devlete, "ilaçlı tedavi"!

Siyaset kazanı kaynamaya başlayıp, anayasal kurumlarda hararet yükselince ekonomideki öncelikler bir anda değişebiliyor. Hükümet-Yargı-Asker eksenindeki gelişmeleri demokratik değişimin sancıları olarak görenler de var siyasal hesaplaşmanın yansıması olarak görenler de. Hal böyleyken "restorasyon yılı" olması gereken 2010, aniden "gerilim ve ihtiyat yılı" na dönüşebiliyor. Ve farklı alanlarda biriken, vatandaşın günlük hayatına doğrudan sirayet eden sorunların çözümü ya erteleniyor ya da yeterince önemsenmiyor.
Örneğin, bugünkü koşullarda "kapatma davası senaryosu" mu prim yapıyor yoksa "sağlık sektöründe atılacak adımlar" mı?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın Habur-Erzurum-Erzincan yargı süreçlerini siyasal etki ile nasıl ilişkilendireceği... Tahkikat için yazı yazıp yazmadığı... Bu yazının Adalet Bakanlığı'na mı yoksa ilgili Cumhuriyet Başsavcılıkları'na mı gönderileceği... Bakanlık veya savcılıkların yazıya yanıt mı vereceği, yoksa yeni yetki tartışması mı açacağı...
Bu konular mı cazip? Devletin ilaç harcamalarındaki usulsüzlüğü önlemek için alacağı tedbirler mi?

***

Cazibesi fazla görünmese de bu hafta milyarlık ilaç alımlarını ele alacağım.
Bir devlet düşünün... 2008'de 302.4 milyon reçete için 13 milyar lira ödeme yapsın. Reçete başına ortalama 43 lira maliyete katlansın. 2009'da ise 327 milyon reçeteye 16 milyar lira ödesin. Reçete başına maliyet 49 liraya yükselsin. 2008-2009 döneminde reçete sayısı yüzde 8 artarken, ödenen miktarın yüzde 23 artması sorgulanmazsa olur mu? Tabii ki hayır.
Bir süredir Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Türk Eczacılar Birliği arasında problem var. Ancak kurumsal çekişmeden arındırıp, ülkedeki en büyük ilaç müşterisinin devlet olduğunu dikkate aldığımızda, bu noktadaki kayıp kaçağın önlenmesi, ülke çıkarıyla yakından bağlantılı.

Kimlik sorunu

Geçtiğimiz hafta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer'in, ilaçla ilgili aktörleri biraraya getirdiğini öğrendim. Konu, "ilaca kimlik verilmesi." Teknik adı "Kare Kod Sistemi." Amaç, "1- İlaç yolsuzluğunu önlemek. 2- İlaç sektörünü denetlenebilir hale getirmek. 3-İlaç güvenliğini temin etmek."
Şu anda piyasadaki ilaçların üzerinde fiyat kupürü ve barkod var. Eczacılar bu bölümü kesip reçeteye yapıştırıyor daha sonra bedelini tahsil ediyor. Ancak sahte veya kayıtdışı ilaç satışına engel olunamıyor.
Kare Kod sayesinde, "1- İlacın kimlik bilgisi. 2- Seri ve parti numarası. 3- Üretim ve son kullanım tarihi. 4-Fiyat bilgileri" biraraya getirilecek.
Böylece piyasadaki ilaçların tıpkı vatandaşlık numarası gibi kimlik numarası olacak.
Firmalar, ilaç kutularına kimlik numarası basacak. İlaç üretilince, ecza deposuna girince, eczaneden çıkınca bilgisi anında Sağlık Bakanlığı "İlaç Takip Sistemi"ne (İTS) yansıyacak. Kayıtlar, geri ödemeyi yapan SGK'da paralel kontrolden geçecek.
Şimdi burada eczanelere büyük sorumluluk düşüyor. 12 bin eczane yeni sistemi benimsemiş. Ama 12 bin eczane daha bekliyor. Sebep, Eczacılar Birliği ile SGK arasındaki restleşme...
Kare Kod sistemini kullanacak eczanelerin yaklaşık bin liralık cihaz alması gerekecek. Anlaşılan Bakanlık, bu maliyeti dolaylı yoldan üstlenmeye hazır. Kayıtlı ilaç satmayı garantileyen eczanelerden gelen reçetelerin 30 günde ödenmesi gibi formüller mevcut. İnatlaşma bir yana bırakılabilirse 2010 yılı için 17.1 milyar lira ilaç gideri planlayan devlet 2.5 milyar lira tasarruf yapabilecek. İşte o zaman, geri ödeme kapsamındaki ilaçları, kar paylarını, etken madde yetersizliğini ve bürokrasiyi sorgulamak daha kolay olacak!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA