2010 yılı daha şimdiden 2009'dan devreden stok sorunların gölgesinde geçmeye aday. Üstelik genel seçim yolunda gerilim stratejisinin prim yapması da sürpriz olmayacak. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, "yasama-yürütme- yargı erklerini" 5 Ocak'ta bir masa etrafında buluşturma daveti, anayasal kurumlar arasındaki güvensizlik alanlarının görülmesi açısından özel anlam kazanacak.
Zira iç ve dış politikadan, ekonomiye uzanan yelpazede öylesine sürtüşme noktaları var ki...
"Milli Birlik Projesi'ni yeniden canlandırma çabaları, İmralı yörüngesindeki Barış ve Demokrasi Partisi manevraları, Türk Silahlı Kuvvetleri ile demokratikleşme çabalarının buluşma zemini" iç siyaseti,"IMF destekli ekonomik program uğruna yapılan zamlar, yüksek seyreden işsizlik ve küçük- orta işletmelerdeki nefes daralması" ekonomiyi, "Ermenistan'la düşük profilli diplomatik ilişki tesisi, Kıbrıs sorununda son atak, İran'ın nükleer kapasitesinin kontrolü için ABD ile sağlanacak uyum, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nin terör örgütü PKK'yı Kerkük'e karşı koz tutma tarzı" dış politikayı derinden etkileyecek.
***
Sivil-asker ilişkilerinin seyri iki olaya fazlasıyla endeksli.
1- Kürt sorununu tetikleyen bölücü terörün tasfiyesi.
2- Askere sivil yargı kapısını aralayan yasal düzenleme hakkında Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar.
Özellikle
"Kürt Açılımı"ndan
"Demokratik Açılım"a dönüşen, nihayetinde
"Milli Birlik ve Kardeşlik" kimliğine bürünen güncel sürecin ne ölçüde
"devlet patentli" olduğu hayati önemde. Köprünün altından o kadar çok su aktı ki...
Örneğin, Ağustos 2009 MGK'sında,
"Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü pekiştirmek, toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak üzere İçişleri Bakanlığı eşgüdümünde yapılan çalışmaların devamı" tavsiye edilmişti.
Ekim 2009'a gelindiğinde,
"Irak'ın kuzeyinden ülkemize yönelen terör tehdidinin bertaraf edilmesini amaçlayan mücadelenin sürdürüleceği" vurgusu ön plana çıktı.
Aralık 2009 MGK'sında ise
"Ülkenin bütünlüğünü, milletin birliğini hedef alan terörün ve beslendiği ortamın tasfiyesinde kararlılık" ilan edildi.
Böylece, açılımın canlı organizma olduğu, terör oyunları karşısında gelişme güçlüğü çekeceği kayda geçti.
***
TSK'nın asimetrik psikolojik harekât yakınmasına gelince... Bu olayın da birkaç kritik yönü var.
1- Gerçekten TSK ile hesaplaşma içinde olan çevreler.
2- TSK bünyesinde rutin dışına çıkabilen, devletin asli sahibi olarak kendisini gören, bu yüzden sürekli plan yapan kurmay genetik.
3- TSK'nın, 'yıpratmaya dönük' diye tanımladığı yayınlara karşı, yakınlık hissettiği kanalları kullanarak farklı simetrik tavır alması.
Asimetrik harekâtın TSK üzerinde yarattığı olumsuz etki sadece
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un dile getirdiği bir olgu olmaktan çıktı. Bu konuda artık
"ümitli" olduğunu ifade eden Başbuğ, bir süre önce Trabzon'daki meşhur firkateyn konuşmasında şu asimetrik örneği vermişti:
"Hukuk devletinde dedikodulara yer yoktur. Bizi üzen noktalardan biri de TSK içinde bizlere canları emanet edilen Mehmetçikler üzerinden kanlı hesaplar yapanlar olduğunun düşünülmesidir."
Ardından Cumhurbaşkanı Gül'ün TSK'ya sahip çıkan ve muhtelif yayın ve yorumları
"ölçüsüz" olarak nitelendiren beyanı geldi.
Başbakan Tayyip Erdoğan da -TSK'yı da kapsayan- kurumsal çatışma tezlerini sert bir dille eleştirdi.
Ve son kertede, Genelkurmay'ın dünkü basın bildirisinden de anlaşıldığı gibi toplumsal paranoya had safhaya çıktı. Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda gizli belge inceleyen
Hâkim Kadir Kayan'ın izlendiğine ilişkin ihbar da gösterdi ki son günlerde yaşananlar tek kelime ile tuhaf.
Lakin burada TSK'nın sorumluluğu ihmal edilemez boyutta.
Sivil plakalı askeri araçlar ve sivil kıyafetli asker kişilerin takip-gözetleme faaliyetlerinin meşruiyet sınırı hâlâ izaha muhtaç.
Hele hele markaj sırasında yakalanan, esasen iç tehdide dönük çalışan bazı askerlerin
"Karargâh Evleri" benzeri yapılanma ile hükümete karşı suç işleyeceği iddiasının araştırıldığı bir anda.