Sivil-asker ilişkilerinin sağlıklı zemine oturtulması, kurumsal çatışma riskinin azaltılarak demokratik standartların yükseltilmesi Türkiye'nin öncelikli gündem maddesi. Özellikle askerin sistem içindeki "koruma kollama" rolünün yeniden tanımlanması, "durumdan vazife çıkarma" ve "rutin dışına çıkma" eğiliminin bertaraf edilmesi en hassas nokta...
Dün Ankara'daki baş döndüren trafikte, iki ayrı merkezde, iki önemli toplantı vardı. Çankaya Köşkü'ndeki TÜBİTAK Bilim Ödülleri Töreni, Genelkurmay'daki İnönü'yü Anma Paneli. Davetler vesilesi ile gazeteciler gerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den gerekse Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'dan kritik sorulara yanıt aradılar.
***
Bir süredir siyasi kulislerde Hükümet ile Genelkurmay arasındaki zımni mutabakattan söz ediliyor. Daha açık ifadeyle siyasi kanadın, hukuk devleti ilkelerine bağlılığın pekiştirilmesi, yanlış yapanların TSK'dan tasfiyesi konusunda
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'a güvendiği anlatılıyor.
Org. Başbuğ'un, "TSK olarak demokrasiye bağlıyız. Demokratik rejime aykırı faaliyette bulunan kimse TSK'da barınamaz" sözü hâlâ geçerli teminat kabul ediliyor. Bir manada
Org. Başbuğ'a
, "ayıklama yapması" için zaman tanınıyor. Belki de bu yüzden
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın evinin yakınlarında gözlem altına alınan iki subayla ilgili süreç hem hükümet hem de Genelkurmay tarafından bağımsız yargının yapacağı titiz araştırmaya bırakılarak tartışma derinleştirilmek istenmiyor.
Genelkurmay Başkanı, önceki açıklamalarından (lav mühimmatı, kâğıt parçası vurgusu gibi) ağzı yanmış olacak ki
"Arınç Olayı"nda dikkatli bir dil kullanıyor. Basın duyurusunun, Genelkurmay adına
"görüş bildirme" niteliğinde olmadığının altı çiziliyor.
"Doğru bilgi verdik" denilerek deyim yerindeyse
"O bölgede görevlendirdiğimiz personelimiz var ama şimdilik görev sınırlarının dışına çıkmadığına bu aşamada kefil değiliz" mesajı veriliyor. Nitekim, Seferberlik Tetkik Kurulu'nda dün gece yapılan arama da bu dikkatli duruşu teyit ediyor.
***
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, aylardır TSK'ya karşı yürütüldüğünü belirttiği
"medya üzerinden asimetrik psikolojik harekat"a dikkati çekip rahatsızlığını dışa vuruyor. Nitekim 4 Aralık'taki YAŞ Bildirisi'nde de 17 Aralık'taki Trabzon çıkışında da ana eksen
"asimetrik psikolojik harekat" olarak görülüyor.
Org Başbuğ,
"Rahatsızız" dediği sorunun tedavisine ilişkin son aşamayı
"Ümitliyim" sözüyle özetliyor. Bu umut, hükümet-Genelkurmay ilişkileri açısından hayati önem taşıyor. Zira hükümet,
"Demokrasiyi hazmedemeyen ekiplerin ortaya çıkarılmasını ve TSK'da barındırılmamasını" isterken Genelkurmay da
"TSK'yı hedef alan yayınlara karşı özellikle hukuk devleti ve soruşturmanın gizliliği" ilkeleri çizgisinde daha aktif tavır bekliyor. Her iki beklentinin karşılanmasına ilişkin zirvedeki sözler ise senet haline geliyor.
***
Genelkurmay Başkanı'nın zaman zaman siyasi bir aktör gibi sahneye çıkması da eleştiriliyor.
Org. Başbuğ'a, malum
"şüpheli olay" için
Başbakan Yardımcısı Arınç'ın "
tevil yoluyla ikrar" tanımlaması anımsatıldığında
"İlla bizi tartışmanın içine çekeceksiniz" diyerek ek yorumdan kaçındı.
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in beyanları sorulduğunda ise yüzünü ekşitti. Halkın sağduyusuna güvenini tazeleyip
"Karşılıklı provokasyona neden olacak hareketlerden kaçınılması" gereğini dile getirdi. Terörle mücadele ve açılım süreci için
"Bulunulan durumu detaylı izliyoruz" demekle yetindi. Tam da bu sırada
Org. Başbuğ'un,
1. Genelkurmay Başkanı İsmet İnönü'den alıntıladığı tarihi bir gerçek akla geldi... Batı cephesinde Yunanlılar'la savaş verilirken aynı anda iç isyanlar başladığına ilişkin tespitler... Bugün de dış destekle yaşayan iç terörün en aza indirilmesine uğraşılıyor. Ve tek çıkış yolu daha fazla demokrasiden geçiyor.