Siyasi gündem, ülkenin ekonomik önceliklerinin ertelenmesine yol açtı. Özellikle yapısal reform ajandası rafa kaldırıldı. Bütçe, bir defalık gelirlerle, IMF'nin zorlamasıyla alınan tasarruf önlemleriyle zar zor ayakta tutuluyor. Orta vadeli görünümü fazlasıyla ilgilendiren soysal güvenlik sistemi ise uçurumun eşiğinde duruyor. Anayasa Mahkemesi'nin memurlar yönünden iptal ettiği reform, 2008'e damgasını vurmaya aday görünüyor. Nitekim Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Birol Aydemir ve ekibince hazırlanan güncel rapor, akıl almaz çarpıklıkları ortaya koyuyor. Çünkü, Türkiye'de çalışanların sisteme yaptığı katkı ile aldıkları emekli aylığı arasında "pes" dedirten adaletsizlikler bulunuyor. Örneğin, 50 yaşındaki üç vatandaşı ele alalım. 2006 yılı projeksiyonlarına göre yaşam beklentisi 76 yıl olan bu üç emekliye aylık ödenirken "sosyal devlet" ilkesi alt üst ediliyor. Nasıl mı? İşte size kritik bir hesap:
Emekli Sandığı'na tabii bir genel müdürün çalışma yaşamı boyunca ödediği primler, kendisine ödenen aylığın ancak dörtte birine karşılık geliyor. Yani devletin genel müdürü, sosyal güvenlik sistemine yaptığı katkının 4 katı kadar aylık alıyor. Ama özel sektörde çalışan bir genel müdürden yapılan sigorta primi kesintisi, kendisine emeklilik döneminde ödenen aylığın neredeyse tamamını karşılıyor.
İşin bir de "işsizlik yönü" dikkati çekiyor. "Sosyal güvenlikle işsizlik arasında ne ilgi var?" deyip geçmemek lazım. Eğer reform yapılabilse kamu yatırımlarına ayrılan yıllık ödenek 50 milyar YTL'yi bulabilecek. Bu tutar, yatırımların her yıl iki kat artmasını
sağlayacak. Niteliksiz işgücü eğitilebilecek. Kalifiye işgücüne kaynak ayrılabilecek, kadınların işgücüne katılımı artırılabilecek. Bugün lise seviyesinde eğitim alan 5 kadından 1'i iş hayatına atılabilirken üniversite mezunu 5 kadından 3'ü bir işte çalışabiliyor.
Sözün özü
Yapısal reformlar ertelendikçe gençlerin ümidi tükeniyor. Kayıtdışı çalışan genç emekliler ise kendi çocuklarını bunalıma sürüklüyor