Suriye'de Esad diktatörlüğünün devrilmesi şimdiden meyvelerini veriyor.
Öncelikle Suriyeliler memnun. İç savaş sırasında yurtdışına göçüp Türkiye ve Avrupa'yı sallayan Suriyeliler de dönüş planlarıyla meşgul. Yıllar sonra ilk kez umutlular.
Sahada yönetimin ele geçirilmesi için örgütlü mücadele yürüten ve başaran aktörlerin bu kritik günlerdeki duruşları da geçiş sürecini olgunlukla yürüteceklerine dair umut veriyor.
Suriye'nin hızla normalleşmesi önündeki tek engel, Esad kaçar kaçmaz Şam'ı vuran İsrail. Netanyahu belli ki Trump işbaşı yapmadan karambolden yararlanıp Golan tepelerindeki İsrail işgalini genişletmek istiyor.
Ama başaramayacak. Beklenenin aksine, ABD'ye astarı yüzünden pahalıya gelen Netanyahu yönetiminin ipini de Trump çekecek.
Suriye'de taşların yerine oturması, İran'ın bölgeyi karıştıran nüfuz faaliyetlerinin zayıflamasını ve Tahran'ın en azından önümüzdeki dört yılda kabuğuna çekilmesini sağlayacak. Kaynakları mezhepçi politikalarla heba edilen İran halkı için her açıdan kazanım anlamına gelen bu durum da diğer bir komşumuz olan Irak'ın kendine gelmesini hızlandıracak.
Körfez harekâtından beri komşularındaki istikrarsızlığın faturasını yüklenen Türkiye için kuşkusuz pozitif bir tablo.
"O halde hemen negatife çevrilmeli" diyerek harekete geçenler var.
Bunun nasıl mümkün olacağı da malum. Güneyindeki ve doğusundaki komşuları istikrar kazanan Türkiye'nin Rusya ile arasını açmak.
Karşılıklı bir faaliyet söz konusu.
Yıllardır Erdoğan-Putin diyaloğunun altını oymak için faaliyet gösteren Rus medya aktörlerine, Suriye'deki gelişmelerin ardından Dugin gibi milliyetçi hayalperestler de katıldı.
Sıkı Putinci görünen bu ekibin Karadeniz'in öte yakasından yaptığı salvoları Türkiye'de karşılayanları da biliyorsunuz. Sorsan en sıkı Amerikan karşıtları.
ABD daha ne istesin?
***
ERDOĞAN FARKINDA, PEKİ YA PUTİN?
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler onca provokasyona rağmen kopmadı.
Dahası iki ülke arasında derin siyasi ve ekonomik bağlar kuruldu. Bu süreç her iki tarafın da soluk almasını sağladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hafta sonu bir toplantıda söylediği şu sözler, bu ilişkiye ne kadar önem verdiğinin göstergesi:
"Şu anda da dünyada liderler arasında zaten iki kişi kaldık. Bir ben varım, bir de Vladimir Putin var. Yani bunu ben olduğum için söylemiyorum. Vakayı söylüyorum. Tabii 22 yıl bu fakirin görev süresi var. Neredeyse bir o kadar da Sayın Putin'in var. Diğerleri hepsi elimine oldu. Şu anda süreç devam ediyor. Temennimiz odur ki bu münasebetleri bu diyalog içerisinde sürdürmeye devam edelim."
Peki, ABD'nin aklını başından aldığı Davutoğlu döneminde yaşanan uçak düşürme hadisesi ve FETÖ'nün Karlov suikastında dirayetli bir tutum alan Putin soğukkanlılığını koruyabiliyor mu?
Suriye'deki yeni yönetimle kuracağı ilişkide Erdoğan'la olan diyaloğunun sağlayacağı kazanımları göz ardı edeceğini sanmıyorum.
Esad'ın hezimetine ortak olmak zorunda değil. Suriye'nin ardından neden Türkiye'yi de kaybetsin ki? Putin bu süreci doğru okuyacak deneyime fazlasıyla sahip.
***
NİYE DÖNMESİN ARKADAŞ?
Kabine toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, ülkesine dönen Suriyeli sayısının günlük 2 katına kadar çıktığını söyledi. Yerlikaya, "Sınır kapılarında günlük 350-400 kişi geçtiği için bu kapasite yeterliydi. Ancak geçiş sayıları artabileceği için bunu şimdi 15-20 bin kapasiteye çıkardık" dedi.
Kimileri hâlâ "Dönmezler" diye söyleniyor.
En çok da "Suriyeliler defolsun" diyenler.
Belli ki Suriyelileri de kendileri gibi sanıyorlar.
Kapağı dışarıya atmaktan başka hedefleri olmadığı için başkalarının "memleket" diye bir meselesi olabileceğine inanamıyorlar.
***
BİRAZ GERİDEN GELİYORLAR AMA OLSUN
Şam'ın diktatörü Moskova'ya kaçmak için uçağa bindiği saatlerde "Esad'la neden görüşmüyoruz" diye soran muhalefet sürece dâhil olmaya çalışıyor.
Özgür Özel dün de "Suriye'de bir geçiş hükümeti kurmanın zamanı" diyordu.
İyi fikir, kimsenin aklına gelmemişti!