Türkiye günlerdir arkadaş olan iki ünlü ihtiyarın geçmişte bir kadında kesişen yollarını konuşuyor.
İddialara göre gazeteci Uğur Dündar'ın ve komedyen Metin Akpınar'ın aynı kadından gayri meşru çocukları var.
Bu artı 80 hikâye hiçbir açıdan ilgi alanıma girmiyor. Sadece, finalde başörtülü kadın, Dündar'ın biyolojik kızı çıkarsa "Kaderin cilvesi" der geçerim, o kadar.
Ancak "Elimde DNA raporu var" diyerek iddiaları reddeden Dündar'ın yargıya başvurarak basına yayın yasağı getirdiğini öğrendiğimde "Yok artık" dedim.
"Duayen" bir gazetecinin, hakkındaki iddialarla ilgili haber yapacak meslektaşlarını yargı sopasıyla susturması olacak iş mi?
Aynı şeyi siyasiler yapınca niye kızıyoruz, "Basın özgürlüğüne darbe" diyoruz o zaman?
Numaradan mı?
Uğur Dündar yıllardır gazetecilik yapan ünlü bir isim. Siyasi bir kimliği de var. Hakkında haberler yapılmasından, tartışılmasından daha doğal bir şey olamaz.
Bunu meslek hayatı boyunca kimler kimler hakkında ne iddialar ortaya atan Dündar'dan daha iyi kimse de bilemez.
Kaldı ki elinde hakkındaki iddialara cevap vereceği mecralar var. Gazetede köşe yazıyor, televizyonda program yapıyor. Yandaşından fondaşına tüm medyada kendisine "sıradan vatandaş" muamelesi yapmayan, hakkını fazlasıyla gözeten dostları da çok.
Hakkında babalık davası açılan sütçüyse adamın anasından emdiği sütü burnundan getiren medyamız, Uğur Abileri söz konusu olanca "özel hayatı" hatırlıyor.
Dündar eğer bu basına yayın yasağını sinirlerine hâkim olamayarak aldırdıysa onun yaşındaki birinin mesleki deneyimine yakışan, kararını gözden geçirmesidir.
Zira eğrisiyle doğrusuyla onca yıllık gazetecilik kariyerinin son demlerinde mahkemelerden sansür kararı çıkartmakla meşgul olması, hakkındaki babalık davasından daha trajik bir akıbet.
***
31 MART SONRASI İTTİFAK KUVVETLERİ
Yerel seçimlerde ittifak yapan CHP ve DEM, iktidardan aldıkları belediyelerde ilk günden işe koyuldular.
80 yıl sonra Afyonkarahisar kalesine CHP bayrağı diken Belediye Başkanı Burcu Köksal, ilk iş olarak sokağa çıkıp "yabancıların" dükkânlarının kapısına bizzat kendi elleriyle kilit vuruyor.
Diğer CHP'li başkanlar da vatan toprağına kattıkları belediyelerin tabelalarına T.C. ibaresini eklediklerini duyuruyorlar. "Sol partimizin" şehirlerdeki Arapça işyeri tabelalarını söküm faaliyetleri de son sürat devam ediyor.
CHP sıkıştığı Batı kıyılarından iç Ege'ye doğru "belediyeciliğe" başlamışken, ittifakın diğer gücü olan DEM, Doğu'da kayyumdan alınan belediyeleri "özerkleştiriyor."
Belediyelerin adları değiştiriliyor. Kürtçe tabelaya vergi indirimi getiriliyor. Belediye meclislerinde İstiklal Marşı okunmaması oy çokluğuyla kabul ediliyor. Ele geçirilen belediyelerin duvarlarındaki Atatürk portreleri, küfürler ve hakaretlerle indiriliyor. Enteresan bir birliktelik..
***
İNCE'YE BÜYÜK AYIP
Haberler doğruysa Muharrem İnce hakkında piyasaya sürülen montaj kaset, yalan haber, sahte dekont kumpası soruşturmasında tutuklanan Ozan Özgür Doğru, CHP Şişli Belediye Başkan Yardımcısı olmuş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Külliye'ye davetini bekleyen Özgür Özel, İnce'ye yapılan kumpasla ilgili küçük bir adım bile atamayacak mı?
***
BELEDİYELER BORÇ BATAĞINDA
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, dün devraldıkları AK Partili ve MHP'li belediyelerin toplam 100 milyar lira borcu olduğunu açıkladı.
"Kasalar tam takır kuru bakır" dedi.
Peki ya mevcut CHP'li belediyelerin borcu?
Mesela 31 Mart'ta Murat Kurum kazansaydı AK Parti, İBB'yi ne kadar borçla devralacaktı?
Basında yer alan haberlere göre tam 150 milyar lira.
Ankara'dan, İzmir'den falan hiç bahsetmiyorum.