Atom bombasını yapan bilim adamlarından Fizikçi J. Robert Oppenheimer'ın hayatını anlatan filme tüm dünyada ilgi büyük. 1 milyar dolara yakın hasılat yaptı. Geçen hafta da 7 dalda Oscar kazandı.
Ancak film İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru ABD'nin Hiroşima ve Nagasaki'ye saldırmasıyla nükleer bombaya maruz kalan tek ülke olan Japonya'da hâlâ gösterime girmedi.
Atom bombasının "insani bedelini örtbas ettiği" gerekçesiyle eleştirilen filmin, içeriği ve tanıtımına ilişkin tartışmalar nedeniyle Japonya'da gösterime girmesinin geciktiği belirtiliyor.
Medyanın mikrofon uzattığı Japonlar da filmi izlemek istemediklerini anlatıyorlar.
Tepkilerinde haklılar, yüz binlerce insan ölmüş, büyük travma. Ama film Japonların aydınlanmasında faydalı olabilir.
Zira Putin, Japonların Hiroşima ve Nagasaki'ye atom bombasını Rusların attığını düşündüklerinden yakınıyor:
"Atom bombasının ilk olarak ABD'de çıktığını hatırlatmak isterim, bu bir. İkincisi ise, biz hiç nükleer silah kullanmadık. ABD bu silahı Japonya'ya karşı kullandı. Çoğu Japon ders kitabında bu gerçek gizlenmiş ve müttefiklerin bunu (atom bombası) kullandığı yazılmıştır! Hangi müttefikler? Sovyetler Birliği, ABD'nin müttefikiydi, ancak kimse bize bu konuda bilgi vermedi! Atom bombasını, yeryüzünde sadece ABD kullandı! Bunu bir daha yapmayacağının garantisini kim verebilir?"
Bugün Japonya'da kafalarına 80 yıl önce atom bombası yağdıran ABD'nin 60 bin askeri var.
Ülke Pasifik'teki dev bir ABD uçak gemisinden farksız.
İşgal sürüyor, Hollywood'un filmi girmese ne olur?
***
BU FİLME DE OSCAR VERİLMEZ ARTIK
Japonlar kızsa da Oppenheimer filmi atom bombası sürecine eleştirel bir yaklaşım sergiliyor.
Belki filmin uzun vadede amacı, ABD'nin günah çıkarma politikasına hizmet etmektir. Zira yıllar sonra çıkıp Vietnam'da portakal gazı kullandığını itiraf eden ABD'nin arınma politikasına uygun.
Ama ne olursa film, atom bombasının hikâyesini iktidar ve bilim bağlamında son derece cesur şekilde ele alıyor. Meseleyi romantizm batağından çıkartıyor.
"McCarthyciliği", "cadı avını" iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Bu kadarına da şükür.
Zira ortalık, mutlak iyiden ve mutlak kötüden ibaret İkinci Dünya Savaşı masallarının tekrar edildiği filmlerden, dizilerden geçilmiyor.
Oscar'da yabancı dil kategorisinde ödül alan The Zone Of Interest mesela.
"Ödül almış, ne kadar kötü olabilir ki" diye oturup izledim.
"Bu kadar da olmaz, ayıp" diye söylenerek bıraktım.
Ne sinema dilinde bir yenilik var ne de kayda değer bir olay örgüsü.
Auschwitz toplama kampının yanında lüks konforlu hayatlarına devam eden Nazilerin umursamazlığı olabildiğince sıkıcı şekilde anlatılıyor.
Herhalde Akademi Jürisi, Gazze'de soykırıma devam eden İsrail'e bir selam çakmak istedi.
***
MARİON HANIM, ERDOĞAN'A ÇOK FRANSIZ KALMIŞ!
Fransa'nın aşırı sağcı siyasetçisi Marion Marechal, kürsüden heyecanla Cumhurbaşkanı Erdoğan'a şöyle sesleniyor:
"Erdoğan, Batı'yı fethetmekle tehdit ederek bizi aşağılamaya çalışıyor. Avrupa'yı küçük düşürme isteğinden vazgeç!"
Tragedyanın son tiratı daha da dramatik: "Bizim de gururumuz var!"
Salonda alkış kıyamet.
Allah Allah ne oldu, biz mi kaçırdık, Fransa'yı mı işgal ediyoruz?
Marion Hanım da olmasa Erdoğan'ın planlarından haberimiz olmayacak!
***
ERKEKSE ALPARSLAN KIZSA ASEL
TÜİK 2023'te doğan bebeklere en çok hangi isimlerin koyulduğunu açıkladı.
Erkeklerde Alparslan, kızlarda Asel isimi ilk sırada geliyor.
Geçen yıl da Alparslan ilk sıradaydı. Bu hızla giderse klasik bir Türk ismi olan Mehmet'in pabucunu dama atabilir.
Asel ismini ise ilk kez duyuyorum. İstatistikler, son birkaç yılın modası olduğunu gösteriyor. Google'dan anlamına baktım. Arapça'da bal demekmiş.