30 Ağustos'ta Ayşenur Arslan'ın Halk TV'deki yayınına tarih profesörü Ahmet Kuyaş konuk olmuş.
Sosyal medyada izlediğim videoda Arslan'ın, "Bugün 30 Ağustos törenine bakıyoruz Erdoğan var ama ruhen, aklen yok belli ki. Cumhur İttifakı ortağı Bahçeli yok. Diğer ortakların birçoğu yok" eleştirisine Kuyaş şöyle cevap veriyor:
"Bunu çok da önemsemiyorum. Belki de insanlar artık bu işlerden sıkıldı. Bayrak töreni, İstiklal Marşı, bilmem ne... 100 yıl sonra hâlâ bunu kutlamak.... İsterseniz 'Sizi de sıkıyor mu?' diye sorun. Cevabım 'Evet, sıkıyor' olacak."
Arslan, "Eskiden stadyumlarda kutlamalar olurdu. Sıkılıyorsanız gitmezdiniz. Sanki normalmiş gibi" deyince de Kuyaş şunları söylüyor:
"Türkiye'nin durumu bu konuda çok farklı. ABD'lilerin 4 Temmuz'u, Fransızların 14 Temmuz'u vardır. Bizim 23 Nisan'ımız, 19 Mayıs'ımız, 30 Ağustos'umuz, 29 Ekim'imiz var. Bunlar 1920-30'larda gerekiyordu. Çünkü bir ulus yaratmamız gerekiyordu. Bu benim fikrim, katılırsınız katılmazsınız. Bugün artık 3 ayda bir sürekli bir bayram kutlayıp sürekli İstiklal Marşı dinlemek lüzumsuz..."
Tahmin edeceğiniz üzere Atatürk anlaşılırsa Atatürkçü olmadıkları anlaşılacak olan yobazlar, günlerdir Kuyaş'a demediklerini bırakmadılar.
Ama yalnızca Atatürk'e "deccal" diyen takıntılıların simetrisindeki Kemalistler değil...
Dün baktım bizim gazetenin internet sitesinde de Halk TV, 30 Ağustos gibi bir günde Kuyaş'ı çıkarıp konuşturduğu için eleştiriliyordu.
Yapmayın etmeyin.
Kuyaş işini layığıyla yapan birkaç tarihçiden biri. Özellikle Türkiye'nin yakın tarihini evrensel normlarla, klişelere saplanmadan ele alan nadir akademisyenlerden. Boğaziçi'nde inkılap tarihi anlatması da üniversite ve öğrencileri için şans.
Merak edenler için, diğer tarihi şahsiyetlere olduğu gibi, Atatürk'e karşı da hiç önyargısı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hatta çalışmalarından sempatisi olduğu da hissediliyor.
Peki ne istiyorsunuz?
Bütün akademisyenlerin, yazarların, araştırmacıların ilkokul tarih dersi seviyesinde klişeleri iyi bir hafız gibi tekrar etmesini mi?
Değerlerimize asıl saygısızlık, bu kolaycılık, popülizm, vasatlık değil midir?
Çok değer verdiğinizi söylediğiniz tarihinizde neler olup bittiğini hiç mi merak etmiyorsunuz?
Cumhuriyetimiz yüz yaşında. Dünkü çocuk değil. Kurulduğu güne göre çok daha köklü ve kurumsal. Biz de büyüyelim artık.
***
SENEYE DE FOKURDAYACAK MIYIZ?
Küresel ısınma meselesindeki şüphelerimi hatırlatan bir okurumuz sormuş... BM Sekreteri Guterres'in, "Küresel kaynama aşamasına geçtik" ifadesine ne diyorsunuz?
Ne diyeyim, hakikaten sıcaklar fena. Güneydeki illerimizi düşünemiyorum.
Ancak hafızamı yokluyorum, eskilere soruyorum, daha sıcak yazlarımız olduğunu fark ediyorum.
Hatta bir yaz vardı, Adana'da sıcaktan bunalıp güneşe ateş açan bir vatandaşın haberini yapmıştım. Bu sene asfaltta yumurta pişirme girişimleri dışında "çılgınlık" emaresine rastlayamadık.
Ama tabii hava bu, belli mi olur. Bakarsınız seneye de küremizi fokurdatır.
***
SOSYAL MEDYA UTANMA DUYGUSUNU ZAYIFLATTI
Bir grup ergen, kamyonetin kasasına binmişler, durakta bekleyen bir kadının üzerine yangın söndürme tüpü sıkıp kahkahalarla gülüyorlar. Ve bu anları kaydedip sosyal medyada yayınlıyorlar...
Diğer ekip motosikletli. Yoldan geçenleri durdurup kurusıkı tabancayla yüzlerine doğru ateş ediyorlar.
Bir diğeri yolda makas atıp kaydediyor, yayınlıyor. Ortalık benzeri rezilliklerden geçilmiyor.
Çünkü sosyal medya denen gayya kuyusunda milyonlarca tıklanmanın tek yolu bu artık.
Evet evet, mamalarını verenlerin taktiği de bildiğiniz şartlı refleks...
Zira bu canlılar karşılığında "ödül" almasalar, utanma duygularını bu kadar rahat baskılayamazlar.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz