Dün Türkiye'nin en büyük meselelerinden birisi olan nükleer enerji hamlesinde tarihi dönemeç aşıldı.
Soğuk algınlığı nedeniyle mesaisine ofisinden devam eden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Skype bağlantısıyla katıldığı törenle, Mersin'deki Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin ilk reaktörüne yakıt yüklendi. İlk nükleer tesisimiz resmen ve fiilen çalışmaya başladı.
Türkiye'nin tek kalemde yapılan en büyük yatırımı olan santral, toplam elektrik ihtiyacımızın yüzde 10'unu karşılayacak. Bu kapasite İstanbul'un elektrik tüketimine eşit.
Kuşkusuz bu haber, enerjinin en değerli stratejik avantaj ve ülkelerin bağımsızlığında asgari şart olduğunu yaşayarak anladığımız bir dönemde Türkiye'ye ilaç gibi geldi.
Zira Türkiye'nin enerji çeşitliliğini artırma yolunda radikal bir zihniyet değişimini yaşama geçiren Berat Albayrak'ın santralin temel atma töreninde söylediği gibi "70 yıllık hayalimiz" ifadesi boşuna değildi.
Nükleer enerjinin ekonomik ve politik ayrıcalıklarını tepe tepe kullanıp bu nimeti "3. Dünya"ya yasaklayan bir avuç ayrıcalıklı devletlerin telaşını görmüyor musunuz?
Şimdi darbe yapacak imkânları kalmadığı için, Biden'ın desteğiyle Türkiye'de iktidar olmaya çalışan 6+1 koalisyonu üzerinden bu hayali baltalamaya çalışıyorlar.
Türkiye'nin cüretkâr adımından cayması için tek umutları, her alanda yıkım vaat eden, mutabakat metninde Akkuyu Nükleer Santrali'ni durduracaklarını açıkça ilan eden Millet İttifakı'nın işbaşına gelmesi.
Ve nihayetinde, bitirilemeyen Bolu Tüneli'ni patates deposuna çevirdikleri gibi Akkuyu Nükleer Santrali'ni de "Elektrik yenmez ama soğan yenir" sloganları eşliğinde soğan deposu yapmak.
Yiyen yesin...
Durdurmayacaklar!
***
ALTIOK'UN DA BİR CİDDİYETİ VAR DEĞİL Mİ?
Memleketi, "Yedi kocalı Hürmüz" sahnesine çevirmeyi vaat eden 6+1 masasının cumhurbaşkanı yardımcısı adaylarından Ekrem İmamoğlu her gün CHP'nin 6 okuna bir ekleme yapıyor.
Ekrem Bey'in icadı 7. okunu söyleyeyim, 8'i, 9'u siz tahmin edin: Hanımcılık.
Sık sık Cumhuriyet'in ilk dönemlerine gönderme yapan Engin Ardıç'ın gazetede hissedilen yokluğundan mıdır bilmem ama kendimi hayal etmekten alıkoyamıyorum...
Acaba 1927'de cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik ve milliyetçilik olarak açıkladığı dört ilkeye, dört yıl üzerinde kafa patlattıktan sonra 10-18 Mayıs 1931 tarihlerindeki üçüncü parti kurultayında devletçilik ve inkılapçılık ilkeleri ekleyen Atatürk, "Atatürkçü" İmamoğlu'nun bu katkısı karşında nasıl bir tepki verirdi?
"Bir şirinlik" olarak mı değerlendirirdi yoksa Ekrem Bey'in HDP'li belediye çalışanlarına reva gördüğü gibi "Çapa yapsın ot yolsun" diye Çemişgezek Belediyesi'ne mi sürerdi?
***
ENGİN ARDIÇ'IN SELAMI VAR
Yıllardır yazılarına nadiren ara veren Engin Ardıç bir süredir Sabah sayfalarında yoktu. Gazeteye renk veren cesur yazılarının bağımlısı çok. Haliyle herkes "Nerede?" diye soruyor. Her gün gazeteye bir sürü telefon, mail geliyor.
Hemen söyleyeyim. Engin Abi bir operasyon geçirdi. Şimdi durumu gayet iyi, dinleniyor. Hepinize çok selamı var.
Yazmaya başlamak için de sabırsızlanıyormuş.
En kısa zamanda ufkumuzu açan köşesini dolu görmek dileğiyle.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz