Bağımsız, tarafsız edebiyatını dilinden düşürmeyen ne kadar gazeteci, yazar, sunucu varsa bu dönem CHP'den milletvekili aday adayı.
Çok da "ilkelidirler" ya adaylık süreci başlarsa ekranları, köşeleri bırakacaklarmış.
Devam etseler ne olacaksa?
Sanki gazeteciyken yaptıkları CHP seçim kampanyasından başka bir şey miydi? Hem de en ucuzundan, taşra siyasetinden bile vasat bir üslupla.
Baksanıza, genel başkanları bile "Tıpış tıpış sandığa gideceksiniz" derken bunlar ekranlardan, köşelerinden muhalif seçmene "seve seve" diye alenen sopa gösteriyorlar.
Aralarında cumhurbaşkanı adayı olduğu için Muharrem İnce'ye küfreden, "Sokağa çıkamazsın, insanlar yüzüne tükürür" diye tehditler savuran mafya özentisi "gazeteciler" bile var.
Hazır ola geçip titreyen sesiyle "Hükümete en azından bir muhtıra vermeleri" konusunda generalleri yüreklendirmeye çalışırken hafızalarımıza kaydolan Murat Yetkin'e bile celp çıkmış... "Haline acıdığı" İnce'nin daha da acınacak hale gelmemesi için açık muhtıralar yayınlıyor.
Bunca yıldır "yandaş" denilen medyada çalışıyorum. Onca seçimi yakından takip ettim. "Muhalefete muhalefetin" siyasi düzlemde tutulmasına özen gösterildiğini gördüm. Bu cenahta hiçbir meslektaşımın köşesinde, ekranında, manşetinde bu seviyede çığırından çıktığını görmedim.
Çıkmaya çalıştığı, numara yaptığı için tutunamayan kim varsa da bugün zaten CHP medyasını dinamitlemekle meşgul.
***
KIRMIZI FULAR MI TAKSAYDIM CÜCÜ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün Çankaya Köşkü'nde A Haber'in sorularını yanıtladı.
İstanbul'dan Ankara'ya birkaç saatlik araba yolculuğunun ardından röportajın yapılacağı Çankaya Köşkü'ne geldiğimde kendimi yorgun hissediyordum. Biraz yoldaki kardan, biraz da çalışma rutinimin bozulmasından olsa gerek.
Ne var ki İletişim Başkanı Fahrettin Altun'dan Cumhurbaşkanı'nın mesaisini öğreninceye kadar...
Zira Cumhurbaşkanı güne sabahın köründe deprem gündemli toplantılarla başlamıştı. Öğlen grupta yaptığı ateşli konuşmanın ardından ofisinde kabullerini yapmıştı. Ardından Macaristan Cumhurbaşkanlığı heyetleriyle toplantı ve basın açıklaması düzenlemiş, daha sonra Macar misafirleriyle iftar yaptıktan sonra bir fırsat bulup YÖK Başkanı'yla toplantıya geçmişti... Ve nihayet A Haber canlı yayını.
Dinlerken yorulduğum bu program karşısında zorunlu olmadıkça takmadığım kravatımı düzelttim. Bu tempoya rağmen neşeli ve esprili bir şekilde karşımızda gülümseyen Cumhurbaşkanı görünce de kendimi hepten topladım.
İyi ve çok izlenen bir yayın oldu. Cumhurbaşkanı'nın enerjisi reytinglere de yansıdı.
Dün bir arkadaşım, yıllar önce Cumhurbaşkanı'nın bir gününü çeken ve genç Erdoğan'ın temposuna hayran kalan Cüneyt Özdemir'in röportajla ilgili yayınını attı.
Özdemir, Erdoğan'ın önemli mesajlar verdiği röportajında bizlerin kravatlı, takım elbiseli olmamıza takılmış. "Ben niye orada yokum, ben de kravat takardım Kenan" diye program ortağına cıvıklıklar yapıyor.
Ne taksaydık Cüneyt?
Kırmızı fular mı?
Sahi, çok değil daha birkaç yıl önce ekranlara çıkartıp kırmızı fularına övgüler düzerek Kandil'e uğurladığın o genç kızın adı neydi? Hani daha sonra dağda öldürülen.
Bu röportajının videosunu her yerden kaldırttırıyorsun ama dön bir kez daha izle, yüzleş.
Yaşadığın hezeyanlara dair tüm cevaplar orada, Kenan ne bilecek?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz