Hafta sonu Eskişehir'deydim. Seçimlere 61 gün kalmasına rağmen tüm yurtta olduğu gibi burada da deprem nedeniyle gürültülü kampanyalar düzenlenmiyor.
2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde şehirde Recep Tayyip Erdoğan %46,5, Muharrem İnce ise 41,1 oy almıştı. Belediye de CHP'de.
Peki bu seçimde tablo değişir mi?
Genel olarak herkesin siyasi pozisyonunu üç aşağı beş yukarı aynı gerekçelerle koruduğunu gördüm.
Ama hangi hemşerimle konuşsam, eskilerden yenilerden kime denk gelsem şehir siyasilerinin ataletinden yakınıyor.
CHP'liler çok dertli görünmüyor.
Trafik keşmekeşinden, onca yılda tek bir alt geçit bile yapılamamış olmasından, şehrin göbeğindeki eski otogar enkazının yıllardır hala kaldırılamamasından falan bahsedince "Bir dönemlik AKP fena olmaz aslında" diye espiriye yapıyorlar... Milli Kütüphane'nin karşısındaki Millet Bahçesi'nin hakkını "Güzel oldu" diyerek veriyorlar... Ama ardı ardına seçilen CHP'li Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen şehrin siyasetinde bir numara pozisyonu koruduğu için rahatlar.
Şakalarında da elbette gerçek payı var. Büyükerşen'in şahsi gerekçelerle jübilesini milletvekili olarak yapmak istediği herkesin dilinde. Büyükşehir'de meclis çoğunluğu CHP'de olduğu için bu olasılık mümkün. Kılıçdaroğlu her ne kadar "başkanlar aday olmayacak" dediyse de Büyükerşen'in adından yararlanmak isteyebilir. Ancak bu durumda da CHP'li ilçe belediye başkanları arasında başlayacak rekabetten kaygılanılıyor.
Ak Parti ise yıllardır Eskişehir'de Büyükerşen'in karşında etkili bir siyasetçi çıkartmayı başarmadı. Ak Partili milletvekillerinin adını bile bilen yok. Hatırlayanlar da kendilerinden epeydir haber alınamadığından yakınıyorlar.
Bir tek sohbetlerde ara sıra 3. dönemini dolduran Nabi Avcı'nın adı "akademisyen kişiliğiyle" geçiyor, o kadar.
Özetle, dün mesaisini yine deprem bölgesine geçiren Erdoğan bu seçimde Eskişehir'de de yine tek başına yarışacak.
***
BİR HAARP VAR AMA...
Çok soru geliyor ne var ki deprem yaratma gücü olduğu söylenen "HAARP" teknolojisine dair yeterli bilgim yok.
Ancak deprem sonrası ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley'in terör örgütü YPG/PKK işgalinde yer alan Suriye'nin kuzeydoğusundaki bir ABD üssünü ziyaret ettiğini biliyorum...
CENTOM komutanlarının DAEŞ'lilerin tutulduğu kamplarını ziyaret edip, "bu kişilerin ülkelerine gönderilmesi (Mesela nerelere) şart" diye insan hakları nutukları attığını da okuyorum...
Bölgede hareketlenen ABD ordusuna ilişen "embedded muhalefet medyamızın" çaldığı savaş borazanlarını da işitiyorum...
Duymamış olamazsınız...
Daha dün Mustafa Karasu 6'lı Masa'dan umutlu olduğunu açıkladı. "TSK' deprem bölgesinde olmalı" diye taktik bile verdi. HDP'den bahsetmiyorum. Tavrım net, bence HDP de 6'lı masaya açıkça bir aktör olarak oturmalı. Siyaseten de ahlaken doğru olan bu.
Ama sözünü ettiğim ABD'nin Türkiye'deki tetikçilerinin lideri.
Siz söyleyin, bundan ala harp mi olur?
***
BOŞUNA KAHRAMAN DEMEMİŞLER
Depremin yaralarını sessiz sedasız büyük bir olgunlukla sarmaya çalışan Kahramanmaraş'ta "Bize nasılsınız diye sormanız yeterli" diyen depremzede hanımefendi durumu bir cümlede özetliyor:
"Yardımseverler gitti devlet kaldı."
Bu "büyüklük" karşısında şapka çıkartmamak mümkün mü?
Ya da Dün Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın Genel Kurmay Başkanı Yaşar Güler ile birlikte ziyaret ettiği Alevi dedesi önderi Nasreddin Eskiocak'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'la telefonda konuşurken sergilediği samimiyet:
"Millî Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı bizimle olduktan sonra Allah'ın inayeti, sizin sayenizde bizim sorunumuz kalmayacak. Allah sizi, tüm milletimizi, ülkemizi korusun."