Yine darağaçlarını kurdular.
Günlerdir "Tıp fakültesi öğrencisiyim" diyerek çevresini kandırdığı ve gününü hastanelerde geçirdiği ortaya çıkan Ayşe Özkiraz'ın hayatını lime lime ediyorlar...
TV programlarında, sosyal medyada, Youtube'da, gazetelerde genç kızın ilişkilerini, özel hayatını masaya yatırıyorlar...
Editörler, "Bu Ayşe'nin ne kadar kötü bir insan olduğunu" destekleyecek ayrıntılar bulmak için gazeteciliklerini konuşturuyorlar. "Bir keresinde bana da yalan söylemişti" diyen arkadaşlarının beyanlarını falan haber yapıyorlar...
Herkes, hayatının başlangıcında fena bir hata yapıp yere kapaklanan Ayşe'ye "sahtekâr" diye söylenerek bir tekme savurup en ahlaklı pozlarında yoluna devam ediyor.
Her gün milyonların hayatını doğrudan ilgilendiren bir yalanları ortaya çıkan siyasiler, hekimler, gazeteciler, dedenine yaşında adamlar ve kadınlar isyanda! Ayşe'nin kanayan en derin yaramız, dahası toplum düşmanı olduğunu söylüyorlar...
Nefretin bu kadarı bir bünye için tolere edilebilir değil. Belli ki içlerini rahatlatıyorlar, akıllarınca kendilerini temize çekiyorlar.
***
Linç dalgası öylesine güçlü ki, dün de TV programlarında, Youtube yayınlarında, gazetelerde, sözlüklerde, "Yok mu hekim olmak için yanıp tutuşan bu kızı burslu okutacak bir tıp fakültesi?" diye sorduğum yazımdan ötürü şeytan niyetine beni taşlıyorlardı.
Sürüye uyup, şu an gözaltında muhtemelen başına ne geldiğini bile anlayamadan oturan bir ergenin üzerine kendileriyle birlikte yüklenmemem çok gariplerine gitmiş.
Madem düşene bir tekme olsun atmıyormuşum, hiç olmazsa sussaymışım mesela...
Pandemide ekranlarda ilaç mümessilliği, aşı markası reklamı yaparak hekimlik mesleğini ayaklar altına alan, yalanlarını bugün hata diyerek geçiştiren, tıbba güveni zedeleyen korona meşhurlarına göreyse yaptığım "düpedüz doktor düşmanlığı"ymış.
***
Açık konuşalım
Son sınavımızda olduğu gibi, her gün toplumun içinden tökezleyen birinin seçilip kamuoyu önünde kurban edilmesi, açıkça bir kolektif delilik halidir.
Fark etmiyor musunuz? Sanki, kovboy filmlerinde barda oturup darağacı kurulması için can atan, kadeh kaldıran, tezahürat yapan karakterleri seyrediyoruz.
Öyle ya daha ne olsun isteniyor?
Genç bir kız boynunda ömrü boyunca çıkmayacak "en yalancı" yaftasıyla içeride. Sesini bile duymadık, hikâyesini dinlemedik ama daha şimdiden hakkında verilmedik infaz hükmü kalmadı.
Nereye kadar sündüreceksiniz?
Bu kadarı tatmin etmedi mi? Daha toplumun ne kadar dışına sürükleyeceksiniz Ayşe'yi?
Artık meselenin bir suçun, kabahatin karşılıksız kalmaması, ayıbın telin edilmesi, adaletin tecelli etmesi noktasını çok çok aştığını görmüyor musunuz?
Olgun bir toplum gibi davranıp istenmeyen olayları tatlıya bağlamak inanın hepimize çok iyi gelecek.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz