Biliyorum, pek çoğunuz pandemi sürecinde ortağı olduğunuz kolektif deliliği unutmak istiyorsunuz.
Tüm dünyanın üstüne çöken o korku atmosferini...
Sıvı dayatmasını...
Kapanma furyasını...
Sıvı vurdurmayanlara, maske takmayanlara işyerlerinde uygulanan mobbingleri...
Sokakta, parkta, otobüste maske takmayan insanların tartaklanmasını...
Sokağa çıkma yasağında gizli gizli saç kesti diye karakola çekilen berberleri...
Kahvehanede bir masada oturan, oyun oynayan, evde toplanıp eğlenen insanların polis baskınlarıyla dağıtılmasını. Haber bültenlerinde suçlu, terörist gibi teşhir edilmelerini...
Solcusuyla sağcısıyla, muhalifiyle iktidar taraftarıyla tüm medyanın pandemi konusundaki tek sesliliğini, şaşırtıcı ittifakını...
DSÖ'nün resmi söylemine aykırı bilimsel tezleri dile getiren bilim adamlarının, hekimlerin akademiden aforoz edilmesini...
Ne var ki biten bir şey yok.
Tüm dünyanın girdiği ekonomik türbülansın, tek gündemimiz haline gelen hayat pahalılığının, Rusya ile Ukrayna arasında bir iki bin askerle devam eden çatışmalardan kaynaklandığı masalına inanıyor olamazsınız...
2 yıla yakın küresel ticareti durdurup ekonominin çarklarını taşıma suyla döndürmeye çalışmanın, para basarak sorunu çözmeye kalmanın bir faturası olacaktı değil mi?
Tek konu bu da değil...
Pandemi bitti dediler ama şimdi de kalp krizi, beyin kanaması salgını var. Tüm dünyada genç ölümlerinde de ciddi artış...
Daha dün "Kovid-19 aşısına bağlı olarak kalp kapakçığı zarında iltihaplanma meydana gelen eski CHP Milletvekili Haluk Pekşen'in" (Halk TV) yoğun bakımda hayatını kaybettiğini öğrendik.
Her gün sağlıklı görünen insanların, arkadaşlarımızın ölüm haberini alıyoruz.
Ama kimse bu konuyu konuşmaya, "Ne oluyor?" diye sormaya cesaret edemiyor.
Nasıl etsin... "mRNA enjeksiyonlarının kötü etkileri neden araştırılmıyor?" demek bile aşı karşıtı olarak linç edilmek için yeterli.
Dahası bunca soru işaretine rağmen Habertürk gibi kamu spotu olarak Cem Yılmaz'ın "Aşı olun" çağrısını yayınlamaya devam edenler bile var.
Tamam o saçma, bencilliğin ve mahalle baskısının tavan yaptığı, suskunluk sarmalının derinleştiği cinnet günlerini fazla deşmeyelim.
Zaten unutmak en büyük şansımız. İnsan unutmasa, gömmese yaşayamaz.
Ama bir ders çıkarmış olmalıyız değil mi?
Bana sorarsanız hiç olmazsa, yol çatallaşınca herkesin aynı yönü işaret etmesinin bir teminat olamayacağını aklımızın bir köşesine yazmalıyız.
***
MÜDÜR WC
Tuvaletlerini ayırıp kapısına da dev gibi "Müdür WC", "WC Dekan" yazan kamu kurumlarındaki yöneticilerimize ve öğretmenlerimize Kibar Feyzo filmini tavsiye ediyorum.
Özellikle de "aga" rolündeki Şener Şener'in "marabaların" kendisinden sonra bile aynı tuvalete girmesinin uygun olmadığını lisanı münasiple haykırdığı sahneyi.
Kendilerinden çok şey bulacaklarına eminim.
***
MENDERES'İ SİZ ASMADINIZ MI?
Dün Adnan Menderes'in idamının 61. yıldönümüydü. Günün en ilginç fotoğrafı da Menderes'in İstanbul Topkapı'daki kabrinden geldi. CHP Lideri Kılıçdaroğlu, İBB Başkanı İmamoğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu, Menderes'in kabri başında dua ediyordu.
Tabii bu fotoğrafla birlikte sosyal medya da yıkıldı. CHP'nin 27 Mayıs darbesine etkisini, İnönü'nün Menderes'e yaptığı tehditleri, CHP gençliğinin darbeye desteğini bilenler bu fotoğrafa büyük tepki gösterdi. Twitter ahalisi toplu olarak Kılıçdaroğlu'na şu soruyu sordu: "Menderes'i siz asmadınız mı? Şimdi hangi yüzle Menderes'in kabrine geldiniz."
CHP'nin ulusalcı kanadı da bu durumdan memnun değil.
Kılıçdaroğlu'nun bu "helalleşme" söylemini samimi bulan tek kişi görmedim. Kemal Bey'in bu tuhaf adımları Erdoğan'ın hanesine artı puan yazıyor. Benden söylemesi...
***
NEREDE KALMIŞTIK?
Kısa bir ara vermiştik, Sebep Sonuç yarın akşam kaldığı yerden başlıyor.
Saat 21.00'de hepinizi A Haber'e bekliyoruz.