Her sabah güne Twitter'da birilerinin içeri tıkılmasını isteyen kampanyalarla uyanıyoruz.
Gelin, dünün talihlilerine bakalım:
TV programında tarihte Hz. İbrahim ve Hz Musa'nın yaşadığına dair bir iz bulunmadığını iddia eden yılların ateisti, mekanik pozitivisti Profesör Celal Şengör.
- Panelde "Hz. Muhammed Mekke'de tebliğde bulunduğunda kaç kişi ona biat etti? 1 yılda 40 kişiyi buldu, hiç olmazsa biz 40 bin kişiyi bulduk. Hz. Muhammed'den çok ileri bir noktadayız" diyerek dindar seçmene mesaj vermeye çalışan kurt siyasetçi Doğu Perinçek.
- Özel bir sohbette Hz. Ali için "Zülfikar'ın ağırlığı 2 ton 700 kilo. Tasviri doğruysa onu anca Tanrı kullanabilir. Kul kullanamaz, çünkü ağır gelir" şeklinde cümleler kuran Alevilerin sevgilisi sanatçı Musa Eroğlu.
- Youtube yayınında Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nın başlarında ABD mandası istediğini, ABD'nin bu formüle yanaşmadığını, sonrasında ise ABD mandası istiyor diye dönemin bazı aydınlarının suçlanıp tasfiye edildiğini anlatan Türkiye'nin cesur, kuru gürültüye pabuç bırakmayan liberallerinden Besim Tibuk.
Herhalde linç gündemi yoğunluğundan olsa gerek bu kez "İçki içmek, açık giyinmek günahtır" diyen bir imamın laikliği tehdit ettiğine dair kampanya gözüme ilişmedi.
Ne var ki savcılarımız, Şengör'ü ifadeye çağırmışlar bile. Diğerlerinin celbi de muhtemelen yoldadır. Zira dindarlar Perinçek, Aleviler Eroğlu, Atatürkçüler de Tibuk hakkında suç duyurularında bulunuyorlar.
Sonra gelsin, "Halkı kin ve tahrike alenen tahrik" maddesine dayanarak açılan, hiçbir sonuç vermeyen, yatarı bile olmayan sansasyonel soruşturmalar.
Yeni sezon için "Bugün ne giysem" türü yarışma arayışında olan TV kanallarına bu cinnet ortamındaki imkânları kaçırmamalarını, biraz geniş düşünmelerini tavsiye ederim.
Linç edilecek talihlinin seyirci jürisinin oylarıyla belirleneceği "Bugün içeri kimi atalım" isimli bir yarışma tasarlasınlar.
İddia ediyorum reyting rekorları kırar.
"Var zaten, haber kanallarında her akşam prime time'da yapılan ne?" demeyin.
Büyük eğlence kanallarından bahsediyorum.
Yeni eğlencemiz bu ya.
***
GÜLE OYNAYA FAŞİZME DOĞRU
Yalnızca bize özgü bir tahammülsüzlükten bahsetmiyorum. Eleştirinin adeta kutsandığı ABD'de bile suskunluk sarmalı derinleşiyor.
Komedyen Jerry Seinfeld bugün ABD'de, eşcinseller, zenciler, Yahudiler, engelliler, çevreciler vs. hakkında 90'larda izlediğimiz Seinfeld dizisi düzeyinde espriler yapsa lime lime edilir mesela.
Sebebi hassasiyet kumkumalarının bireysel rahatsızlıklarını kitleselleştirmeye müsait olan sosyal medya mıdır bilmiyorum... Çünkü sahte hesaplarla manipülasyon çarkından para kazanan bu platformlarda kinin alıcısı, sağduyu talep edenlerden katbekat fazla. Nefret söylemi, sertlik çağrısı, intikam talebi çığ gibi büyüyor. Ticari bir karşılığı var yani.
Ancak farklı görüşlere tahammül limitimizin giderek düştüğü tartışmasız olarak ortada.
Politik doğruculuk rüzgârıyla "farklılıklar kutsandıkça" korumalı kategorilerin alanı genişliyor, düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları ise daralıyor, standardımız düşüyor.
Kısır siyasi gündemle, dedikodularla meşgul edilen ahali sarı öküzleri bir bir kurban ediyor...
Belli ki seçilmiş yönetimleri by-pass edecek kadar organize olan küresel sermaye, ekonomik olarak şiştikçe şişen ve sürdürülemez hale gelen dünyayı, George Orwell'ın 1984'ünü artacak bir "kapanmaya" doğru sürüklüyor.
İtalya'da gıda bankalarının önündeki kuyruklar, Almanya'da gazsız kara kış hazırlıkları, gelmekte olanın kör kör parmağım gözüne göstergeleri.
Otoriterliğin çizmeleri parlatılıyor.
Peki ya bizlerin neslimize layık görülen akıbete doğru gönüllü depara kalkmamızın sebebi ne olabilir sizce?
Taklit ederek sürüye uymaya, onay almaya çalışan bireyler olarak yapmacıklaşıyoruz, sahtekârlaşıyoruz.
Bu halimizle faşizmin aradığı bol kalıplı, az düşünen ideal kalabalıkların bir parçası oluyoruz.
Virüslerin, bilimin yerine geçen akademinin tezlerinin, meslek gruplarının, hatta asayiş tedbirlerinin bile kutsallaştırıldığına şahit olduğumuz pandemiden hiç mi ders çıkartmadık?