Dün sosyal medyada İBB'ye ait hayvan barınaklarından birinde bağırsakları dışarıda yürüyen bir köpeğin dayanılmaz görüntüsü paylaşılıyordu.
Sinem Umaş isimli hayvan hakları savunucusu bir vatandaş ise isyanımızı şu sözlerle ifade ediyordu:
"Bir tane işe yaramayan belediye başkanı @ekrem_imamoglu siz seçildiğinizden beri hayvan nüfusu patladı İstanbul'da. Kısırlaştırma yok, alınan köpekler geri mahallesine bırakılmıyor. Barınakların ölüm yuvası. Sokaklarda masumlara araba çarpıyor, işkence görüyor, açlıktan ölüyorlar."
Haberi gören ancak daha sonra silen, sorsan çevreci, hayvan dostu Cumhuriyet gazetesini de eleştiren Umaş, "Her şey çok güzel olacak dediğim güne lanet ettim" diye ekliyordu.
Sıradanlaşan bu vahşet görüntülerine, üstünü örtenlere ve ikiyüzlülüğe ne söylense az.
Zira acemiler, zamanla öğrenirler diye iyi niyetimi koruduğum için bunlardan pek bahsetmiyorum, ama sabrımız taşıyor...
Ekrem İmamoğlu göreve geldiği günden beri İstanbul'da hissedilen tek şey, standart hizmetlerin bile aksaması.
Sinek ilaçlamadan tutun da otobüslerin bakımına kadar daha varlığından bile haberdar olmadığımız basit belediye işleri çilemiz oldu.
Dün Posta'dan Rauf Tamer, İstanbul'daki keşmekeşin nedenini şöyle izah ediyordu:
"Belediye başkanları hayallerinden Cumhurbaşkanı olmayı silip atmadıkça, bulundukları şehre zerrece faydalı olamazlar. Konsantre olamazlar. İşin kötü tarafı, bunun farkına da varamazlar."
Rauf Abi doğru söylüyor da olan da bize, şehre, atlara, köpeklere oluyor...
Hele bir de eline hazır verilmiş düzeni bile yürütemeyenler, ekonomiden dış politikaya kadar şimdikinin yüz katı, bin katı sorumluluk üstlenirse memlekete ne olacağını düşünüyorum da...
İşin kötü tarafı, hani bizler de başımıza gelmeden farkına varamıyoruz ya...
***
ATATÜRK'LE ALDATMAK
Bolu Beyi Tanju Özcan, partisi CHP'ye çıkışmış... Kendisinden tüp bebek konusunda yardım isteyen bir kadın seçmeniyle ilgili anlattığı düzeysiz, lümpence, seksist ve güldürmeyen anısına partisinden tepki gelince sahte jokerini çekivermiş...
"Ben Atatürk'ün CHP'sinin neferiyim" demiş.
Gerçi alıştık...
Adamın birisinin, karısını dövdüğü ortaya çıkıyor. Beyefendi ertesi gün ekrana çıkıp eleştirileri, üzerine geçirdiği baklava dilim Atatürk süveteriyle savuşturuyor.
Yolsuzluk yapanın, tacizcinin, yalanı afişe olanın, magandalığa soyunanın savunması bile Atatürk'le başlıyor...
Atatürkçülerse bu şarlatanlığa tepki göstereceklerine, anında mest olup her şeyi unutuyorlar.
Anlaşılan o ki, Menderes döneminde çıkan Atatürk'ü Koruma Kanunu, Atatürk'le aldatanları kapsamıyor.
***
ARKANIZA YASLANIN SİZİ ÇOCUKLUĞUNUZA GÖTÜRECEĞİM...
Haberlerde çocukların ağzında maskeler görüyorum...
"Eyvah eyvah..." diyorum.
İlkokul, ortaokul günlerinizi düşünün...
Sınıfta, tuvaletlerde, teneffüste, oyun alanında geçirdiğiniz saatleri, nasıl koşuşturduğunuzu, didiştiğinizi, hatta zaman zaman "pisleştiğinizi" hatırlayın.
Şimdi çocukların ağzına geçirdiğimiz o maskenin bu süre içinde ne hale geleceğini hayal etmekte zorlanmıyorsunuz değil mi?
İşlevi zaten tartışmalı olan maskenin bizzat kendisi, okullarda takana da karşısındakine de hastalık saçan bir hale gelmez mi?
Üstelik, virüsün çocuklar için ciddi bir tehdit oluşturmadığı bilimsel olarak kabul ediliyorken...
Yasağı tavsiye eden Bilim Kurulu ve ilgili bakanlıklar, ancak cerrahların doğru kullanabildiği plastik maskelerin el kadar çocukların elinde, ağzında, cebinde nasıl bir tehlikeye dönüşeceğini hiç düşünmüyorlar mı?
Yoksa hepsi de çok uslu çocuklar mıymış...