Geçenlerde İstinye Park'a gitmek zorunda kaldım. AVM'ye giriş pandemi tedbirleri nedeniyle hepten eziyete dönmüş.
İşe yaramadığı kanıtlanan ateş ölçme uygulaması, arama noktalarındaki kuyrukları uzatıyor. Üstüne bir de HES kodu kontrolü. Aynı AVM'ye giren turistin muaf olduğu HES kodu beyanında, kimin kimin numarasını verdiğinden nasıl emin olunuyor belli değil.
İş yükü artan güvenlik görevlileri de bu uygulamaların işlevsel olmadığının farkında...
"Usulen bakıyoruz işte" diyorlar, "Biz de bıktık, bitse de gitsek..." diye ekliyorlar.
İş girişte bitse iyi... "Usuller" içeride de devam ediyor.
Kafelerde, restoranlarda maskesiz oturabiliyorsunuz. Ama garsonların ağızlarını kapatmaları "şart" mesela. AVM koridorlarına atılmış masalarda soluk alıp kahvelerini yudumlayan müşterilerin önünden maskeyi burun altına indirerek geçmekse yasak!
Anında, kendilerini bu saçmalıklara ikna ettiği gibi sağa sola salça olmayı da çağdaşlık sanan bilinçli vatandaştan "Lütfen maskenizi düzeltin" diye uyarıyı yiyorsunuz.
"İki adım ötemde kafede oturan adam maskesiz, bu virüs hesap fişine göre mi bulaşıyor?" diye soruyorsunuz.
Cevap yine aynı: "Usulen efendim usulen..." Pardon ama Bilim Kurulu bu uygulamaları pandemiden korunmaya yarıyor diye başımıza açmamış mıydı?
O halde şimdi usulen oldukları anlaşıldığı halde niçin devam ediyoruz?
Hepsinden öte, "Ben uyuyorum, enayi miyim" diyerek işlevine inanmadığı yasakların zabıtalığına soyunan rahatsız tiplerin tacizine katlanmak zorunda mıyız?
Makul vatandaşlık provaları mı bunlar?
Değilse, sokağa çıkma yasaklarının son bulacağı 1 Temmuz'da pandemiyle mücadelede hiçbir işlevi olmayan bu uygulamalardan vazgeçmemiz şart.
İsteyen yine çift maskeyle dolaşsın, uyusun, öpüşsün... Karışan mı var?
Ama arapsaçına dönmüş izolasyon uygulamaları nedeniyle işte, lokantada, sokakta, trafikte zaten gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi gezinen insanlara hayatı daha da zorlaştırmanın anlamı yok.
***
BİZ SÖYLEYİNCE KIZIYORSUNUZ AMA...
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, pandemi süresince sağlık hizmetine erişimin kısıtlanması gibi dolaylı nedenlerle dünyada 10 milyonun üzerinde ölümün gerçekleştiğini söyledi.
Bu tehlikeyi ta pandeminin başından beri kim bilir kaç kez dile getirdik... Ve yemediğimiz laf kalmadı.
Şimdi Bakan Bey söylüyor. Umarım gereken yapılır...
Zira korkutulup çaresizliğe terk edilen ya da "bu senenin mevsimsel gribini" kapmışlara yol açmak için evinde sessiz sedasız tedavi sırası bekleyen milyonlarca ağır hastamız var.
***
SERTSİNİZ, MERT DE OLUN NURAY HANIM
Serdar Akinan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakanlığı dönemindeki bir gezide kimse görmeden kendisini "köşeye sıkıştırdığı" iddiasına Nuray Mert'i şahit göstermişti.
Akinan delil olarak da, o günlerde başına gelenleri anlattığı Mert'ten, hükümet çevresindeki gazetecilerle iletişime geçme tavsiyesi almasını göstermişti.
Nuray Mert dün "Daha fazla sessiz kalamazdım" diyerek Akinan'ı yalanladı. Ama ne var ki sert ve net tavırlarıyla hatırladığımız Nuray Hanım'ın tarzına hiç yakışmayan dolambaçlı sözlerle:
"Akinan'ın başına böyle bir olay geldi ise, en azından benim haberim olmamıştır. Böyle yadırgatıcı bir olayı, eş dost muhabbeti içinde geçiştirecek tıynette olsam, kendi adıma da böyle davranır, mevcut iktidar ile hoş geçinirdim."
Yani diyor ki: "Ne Akinan o günlerde bana böyle bir şey anlattı, ne de ben ona yol gösterdim. Hatta böyle bir olayın çevremde konuşulduğunu bile duymadım."
Siz yazıları için tercümeye ihtiyaç duyulan bir yazar değildiniz, ne değişti?
Madem "Serdar niye yalan söylüyorsun" diyeceksiniz, niçin derelerden dolaşıyorsunuz?