Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Küresel savaşın yeni cephesi Twitter

Twitter son olarak, çocuklarını bir terör örgütünün elinden almak için yasal, demokratik ve insani haklarını kullanan Diyarbakır Anneleri'nin hesabını kapatmış.
"Gerekçesi ne?" diye sormanın artık bir anlamı yok.
Süslü lafları geçelim.
Adamlar tüm dünyada terör örgütleri listesinde olan PKK'nın sosyal medyada arkasını kolluyorlar.
Sivillerin canını gözü kırpmadan alan bir kiralık katil çetesinin çıkarlarını korumak için, hukuken ve ahlaken haklı olan kullanıcılarının eleştiri hakkını engelleyebiliyorlar.
Bu artık açık savaş değil de nedir?
Bundan daha net bir irade beyanı olabilir mi?



Peki, Diyarbakır Anneleri gibi, şiddete karşı meşru taleplerini dile getiren kullanıcılara bile söz hakkı tanımayan, sansüre başvuran sosyal medya platformlarının manipülasyonu nasıl engellenecek?
Sahayı terk edip ortalığı tamamen provokatörlere bırakmak gibi bir tavrın sonuç vermeyeceği ortada.
Devlet başkanlarının bile mavi tık alıp resmi olarak kullandığı Twitter'a karşı alternatif mecralara yönelmenin de kafamızı kuma gömmekten başka bir anlama gelmeyeceğini biliyoruz.
Evet, iktidarın Twitter'ın Türkiye'de temsilcilik açması ve resmi muhatap olması için birtakım girişimleri var. Şirketi bu asgari zemine çekmek için birtakım hukuki yaptırımlar da devrede.
Ne var ki pek çok egemen devletin başvurduğu ve sonuç aldığı bu yöntemin işe yaraması için daha yaygın, organize ve mutlaka sivil bir tepkiye ihtiyaç var.
Bu da aynı etiketi paylaşmak gibi, olsa olsa motivasyonu artıracak kampanyalarla mümkün görünmüyor.
Önce profesyonel iletişimciler, yerli yazılımcılar, kullanıcılar için Twitter'ın algoritmasını anlaşılır şekilde deşifre etmeliler.
Gerisini kullanıcıların yaratıcılığına bırakmalılar.
Ancak bu yöntemle, etkin birkaç yüz hesapla sesi bastırılan 82 milyonun daha "görünür" olması sağlanabilir.
Zira eşiğinde olduğumuz küresel savaşın bu yeni sanal cephesinde en etkili silah enformasyon, özgünlük ve sahicilik.
Neyimiz eksik.

***

NE OLDU BİZİM KURUYEMİŞÇİYE?

Kadıköy'de Boğaziçi eylemlerini bahane edip sokakları yakıp yıkan vandallara karşı vatandaşlık görevini yerine getiren kuruyemişçi vardı, hatırlıyor musunuz?



Adam kanuna yardımcı olmasının bedelini tek başına ödüyor. Sosyal medyada hedef gösterilmesinin ardından dükkânının kepenklerini kapatmak zorunda kalmış.
"Tek adam rejimi" ya da "mahalle baskısı" söylemlerinin nasıl birer martaval olduğunu göstermek için daha iyi bir örnek aklınıza geliyor mu?
Ama nedense ham halinde bile bu denli yakıcı bir olaya çerez muamelesi yapıyoruz. Oysa meze olan bizden başkası değil.

***

SÖZ METE YARAR'DA

Mete Yarar'ın ABD'nin Boğaziçi eylemlerine destek açıklaması yapmasını "içişlerimize müdahale olarak görmemesine" hayret ettiğimi yazmış, kendisine sitem etmiştim.
Zira Yarar bir TV programında, Beyaz Saray, "Melih Bulu'nun Boğaziçi'ne rektör atanmasına karşıyız" demediği için açıklamanın içişlerimize müdahale sayılamayacağını söylemişti.



Mete Bey haklı olarak sözlerinin daha geniş bir bağlam içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Bağlamı da şöyle özetliyor:
Yeni ABD yönetimiyle Türkiye ilişkilerinin nasıl olacağının tartışıldığı bir süreçte, Beyaz Saray'dan gelen bu açıklamaya aşırı anlam yüklenmesinin kimseye faydası olmaz. Kaldı ki daha önce de zaman zaman yapılan bu tarz açıklamalar yeni bir duruma işaret etmiyor. Dolayısıyla yeni dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin niteliğini, seyrini yansıtacak bir örnek olarak ele alınmaması gerekir.
Mesele benim için netleşti, takdir sizlerin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA