Başyazarımız Mehmet Barlas dün Boğaziçi olaylarını gençliğindeki deneyimleri ışığında değerlendiriyordu.
Barlas, 27 Mayıs da dahil tüm darbe süreçlerinin tam içinde yaşamış bir isim. Dolayısıyla okur önünde kendisiyle yaptığı hesaplaşma bugün yaşananları anlamamızda altın değerinde.
"1960'ta İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiydim. 28 Nisan 1960 sabahı Beyazıt Meydanı'nda polisle çatışmış ve sonra İstanbul Vilayeti önünde toplanıp 'Menderes istifa' diye bağırarak tempo tutmuştuk...
Bir askeri darbeyi başlattığımızı ve böylece vesayetçi demokrasinin darbeler sürecine ülkeyi soktuğumuzu bilseydim... Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam edileceklerini tahmin edebilseydim... Bu gibi durumlara sebep olduğumuzu görebilseydim, kesinlikle o sabah Beyazıt Meydanı'na çıkmazdım."
Mehmet abiyi okuyunca pek çoğunuz gibi ben de üniversite çağlarımı düşündüm...
İl il dolaşıp katıldığımız ışık söndürme eylemlerine en yoğun destek, paşaların da oturduğu askeri lojmanlardan gelince haliyle biraz kafam karışmıştı. İzmir'de beraber katıldığımız bir eylem sonrasında o günlerde 80'li yaşlarında olan Mihri Belli'ye bu garip durumu sormuştum.
Mihri abiden alamadığım yanıtı bugün yıllar sonra kendime net bir şekilde verebiliyorum.
Çetelerle, hukuksuzluklarla mücadele ediyoruz derken meğer sokakta 28 Şubat'ın altlığını hazırlıyormuşuz. Demokratlık, devrimcilik, yurtseverlik yapıyoruz sanırken aslında ABD'ye teslim olmuş askeri darbecilere yoldaşlık ediyormuşuz.
Kendimden biliyorum, gençlerin kulakları nasihate kapalıdır. Bunları da onlara akıl vermek için anlatmıyorum zaten. Herkes hayat deneyimini kendisi çıkartacak. Su yatağını kendi bulacak.
Ama bu, o iyi okullara girecek kadar zeki olduklarını bildiğim, coşkularını, heyecanlarını, ideallerini anladığım kardeşlerime şu soruyu sormama engel değil.
Tamam, anladık, atanan rektörünüzü sevmediniz de bu ABD'ye ne oluyor arkadaşlar?
Eylemlerle ilgili, emperyalizmin kalesinden gelen "Yanınızdayız" mesajı hiç mi midenizi bulandırmıyor?
Bana "Biden işbaşı yaptı, ABD artık demokrasinin beşiği" masalını anlatmayacaksınız değil mi?
Yoksa rektörümüzü kendimiz seçerek yönettiğimiz üniversite bizim olsun da ABD içişlerimize müdahale etsin, dert değil mi diyorsunuz?
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
METE YARAR, İÇİŞLERİ BAKANI OLSA...
Geçen gece bir televizyon programında Beyaz Saray'ın Boğaziçi eylemlerine verdiği destek mesajı tartışılıyordu.
Programın CHP'li hatta güya solcu konuklarının saklayamadıkları neşeleri bir yana Mete Yarar'ın söyledikleri garibime gitti.
Yarar'a göre ABD, "Melih Bulu'nun Boğaziçi'ne rektör atanmasına karşıyız" demediği için Beyaz Saray'dan yapılan açıklama içişlerimize müdahale sayılmazmış.
Mete Bey'e, egemen bir devletin iç işi, dış işi nedir diye ahkâm kesecek değilim. Bir ülkede hukukla belirlenen soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin üçüncü ülkelerin tasarrufunda olmadığını da anlatmayacağım. Ya da daha geçenlerde Senato'daki silahsız göstericileri öldüren ABD'nin demokrasi ombudsmanı olamayacağını söylemeyeceğim.
Ama askerlikten gazeteciliğe geçen Mete Bey'e çevresinden "Siyasete gir" diye baskı geliyorsa aman duymazdan gelsin.
Öyle ya, belli mi olur... Kendisi iç güvenlik konularında uzman. Tutarlar içişleri bakanı falan yaparlar.
Bu kafayla Türkiye'nin içişleri, olur Pentagon'un dışişleri!
Ve eminim ki yurtseverliğinden şüphe etmediğim Mete Bey'in kendisi de böyle bir sömürge cumhuriyetinde yaşamak istemez.
***
AK PARTİLİ VEKİLLERİ CLUB'DA DA GÖREMEDİK
Gezi'de eylemciler Zello isimli uygulama üzerinden organize edilmişti.
Bugünlerde moda ise, kullanıcılarına sesli sohbet odaları açma imkânı tanıyan Clubhouse.
Herkes orada... HDP'liler de dahil muhalefet vekilleri, il başkanları, hanım ağalar, Ham Çökelek şarkısı ve FETÖ sanıklığıyla tanıdığımız solun fikir adamlarından Atilla Taş, CHP'li gazeteciler...
Sabah akşam Boğaziçi eylemlerinin üzerine benzin döküyorlar.
Bir tek AK Partili vekiller, il başkanları, bakanlar yok...
Ama gerek yok değil mi? Nasıl olsa Tayyip Erdoğan var. Topa girilecekse, bir şey söylenecekse o yapıyor.
İyi de o zaman size ne gerek var?