Pandemi sürecinin başından beri "hayatı tamamen durduralım" diyerek yasakçılıkta Bilim Kurulu'yla yarışan muhalefet şimdi başka bir ezgiye geçti.
Hafta sonları yetmez, tamamen kapanalım diyerek iktidarı daha fazla tedbir alamaya teşvik eden sanki kendileri değilmiş gibi yakınıyorlar...
Kemal Kılıçdaroğlu da geçtiğimiz gün il il kepenk kapatan esnafların sayısını verdikten sonra "Esnafı batırdınız" diye slogan atıyordu.
İktidar da buna karşılık açılan yeni işletmelerin sayısını açıkladı.
Ama meselemiz istatistik değil...
Muhalefetin, iktidarı ancak ülkeyi yönetilemez hale getirdikten sonra alabileceğine inanması.
Bildiğiniz, arkaik "çelişkiler keskinleşsin sonrasına bakarız" stratejisi...
Bu yüzden de attıkları adımlar çözüm bulmaya, yanlışı düzeltemeye değil, sorunu derinleştirmeye hizmet ediyor.
Birkaç ay önce daha fazla izolasyon tedbiri talep ederken de dertleri vatandaşın sağlığı, huzur, ekonomisi değildi...
Şimdi de altına odun attıkları ateş vatandaşı ısırdıkça döktükleri timsah gözyaşlarının vatandaşın derdiyle alakası yok.
Çünkü kazancımıza değil kaybettiklerimize ortaklar; heybeleri vatandaş gibi milli gelirimiz artığında değil azaldığında doluyor.
Artık ekranlarda itiraf da ediyorlar.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Görmüyor musunuz koro halinde "Kişi başı milli gelir 12 bin dolarlardan düşmüş 7-8 bine" diye yakınıyorlar.
Biliyorsunuz bugün kabul ettikleri sayılar açıklandığında da "Külliyen yalan. Benim memurumun emeklimin cebine 12 bin dolar mı giriyor ki" diyerek itiraz eden de onlardı.
İktidarı ancak, yönetmeye talip olduğu ülkeyi paçasından dibe çekerek alabileceğine iman etmiş bir muhalefetin kime ne faydası olabilir?
Bu sorudan elbette, yıllardır iktidar umutları Genel Merkez vesayetine kurban giden CHP'li seçmen de muaf değil.
Futbola bir tezahürat lazım
Televizyon kanalları, pandemi nedeniyle seyircisiz oynanan maçları ses efektiyle dinleme imkânı sunuyorlar.
Tribünler boş olsa da evde "normal bir maç" izliyormuş gibi hissediyorsunuz.
Ama oyunun eğlencesini, kalitesini kaybetmemesi için futbolcuların da motive edilmesi şart.
Yok yok, teşvik priminden falan bahsetmiyorum.
Bunlar anlamadığım işler...
Sözünü ettiğim, amacın hasıl olması için, seyirci ile oyuncunun bir araya gelmesi gereken bu spor dalının büyüsünü bozmamak.
O halde sahada koşturan futbolcuların ve hatta hakemlerin havaya girmesi için televizyonlarda kullanılan efektlere stadyumlarda da başvurulabilir.
Ortaya da daha gerçekçi bir oyun çıkar. Böylece ekran başındaki seyircinin keyfi de ikiye katlanır.
Stadyumlarda anonsları yapan arkadaşların önünde nasıl olsa mikser var. Bir disk jokey gibi, statları inletip, oyunu daha da heyecanlı hale rahatlıkla getirebilirler.
Ekranlardaki kendine has tarzı maç anlatı ve alanına hâkimiyetiyle tanıdığımız A Spor Müdür Cüneyt Şen' sordum.
Cüneyt, seçilen efektlerde tarafsızlığa özen gösterilerek, genel içeriklerin kullanılması halinde bunun iyi bir fikir olabileceğini söylüyor.
Son on yıldır sistematik operasyonlarla seyircisinin soğutulduğu, izolasyon tedbirlerininse yarasına tuz bastığı futbola biraz tezahürat sizce de iyi gelmez mi?
Kim demiş Sanders işe yaramaz diye
Amerika Birleşik Devletleri başkanlık yemin töreni sırasında Senatör Bernie Sanders'ın oturuşu ve yün eldivenleri tüm dünyada en çok konuşulan konulardan biri olmuştu.
Sanders bu fotoğrafı tişörtlere, kahve kupalarına basıldı. Ve sadece beş günde çabasıyla 2 milyon dolar bağış toplandı.
Para yaşlı bakım evlerine verilecekmiş.
Bence siyasi kariyerini, ABD başkanı olmasa da en azından adaylığıyla taçlandırmak gibi mütevazı hedefleri olan Sanders'a haksızlık ediliyor.
Baksanıza adam öylece oturarak tüm dünyanın sempatisini kazandı.
Kim bilir, 84 yaşında karşılayacağı 2024 ABD seçimlerinde bu imajını kullanıp yine aday adayı olabilir.
Hem Biden da o zamana kadar yaşlanmış olur değil mi?