Ahmet Hakan yıllardır peşini bırakamayan malum konuyla ilgili 5 yıl sonra bir izahat yapma, kendini anlatma gereği hissetmiş.
Sözü Ahmet'e bırakalım:
"Selahattin Demirtaş, bizim ekranımızda saz çalıp türkü söylerken manzara-i umumiye aşağı yukarı şöyle bir şeydi:
Bir umut doğmuştu.
Süper bir umut... HDP, iktidarla işbirliği yapmakta ve silahların bırakılmasında aktif bir rol oynamaktaydı... Orta Anadolu'nun en muhafazakâr kentlerinde bile iyimser bir bekleyişvardı...
Selahattin Demirtaş çıktığı televizyon programlarında Türkiyeli bir duruş sergiliyordu...
...
Sonra bir şey oldu. Tuhaf bir şey...
PKK, birden cinayetler işlemeye başladı.
Bombalar patlattı, katliamlar yaptı...
...
Zannettik ki Selahattin Demirtaş...
Muazzam bir iş yapacak ve yumruklarını sıkıp dağdakilere... "Hop!" diyecek.
"Artık kan yok" diyecek...
Fakat heyhat!
Selahattin Demirtaş, bunların hiçbirini söylemedi, söyleyemedi."
Ahmet'in şiiri burada son buluyor.
***
Yok, yok, hafızanızda bir sorun yok.
Sorun yine hafızınızda (Bir şeyi anlamadan ezberleyen kimse.) Uyduruyor yine...
Zira Ahmet'in Türkiye'nin "asrı saadet" dönemi gibi anlattığı 7 Haziran
2015 seçimleri öncesi terörün sokakta onlarca canımızı aldığı karanlık bir süreçti.
Kimse "iyimser bir bekleyişte" değildi.
Ahmet kelime oyunu yapmasın.
Çözüm Süreci falan da zaten gündemde değildi.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan Şubat 2015'te o işe "noktayı koymuştu." Dönemin Başbakanı
Davutoğlu'nun ekibinin HDP'lilerle Dolmabahçe'de yaptıkları
toplantı sonrasında "yeni bir Çözüm
Sürecine" olumlu bakmadığını açıklamıştı.
Çünkü Ahmet'in "o günlerde Türkiyeli bir duruş sergiliyor," "Silahların bırakılması için iktidarla işbirliği yapıyordu" dediği Demirtaş ve partisi
Kobani havucunu yutup, masayı çoktan devirmişti.
Daha birkaç ay önce,
6-8 Ekim 2014'de PKK sempatizanlarını sokağa çağırarak
50 vatandaşın ölümüne neden
olmuşlardı.
30 Mart'ta Savcı
Mehmet Selim Kiraz adliyedeki odasında saatlerce rehin alınıp
şehit edildiği, emniyet müdürlüklerine
intihar saldırılarının düzenlediği, mitinglerde, parti
merkezlerinde bombaların patladığı,
futbol kafilelerin bile silahlı saldırıya uğradığı
o atmosferi hangimiz unutabildik?
Hatırlıyorsunuz değil mi o dönem Ahmet'in ve
Aydın Doğan'ın diğer silah arkadaşlarının yayınlarını...
Savcı Selim Kiraz'ın katillerine gerekçe bulan ya da Diyarbakır'da sokakta
linç edilerek öldürülen Yasin Börü'nün annesine
"oğlunuz terörist miydi" diye soran
CNN sunucularını hatırlatmaya gerek var mı?
***
Aydın Bey gittiğinden beri
uçağa daha sık binmeye başlaman, zihninde ve vicdanın
kuşbakışı etkisi (overview effect) yaratmış
olabilir Ahmet. Özeleştiri de kişinin ruhsal
bütünlüğü için çok faydalıdır. Çünkü hepimiz
hatalar yapabilir, yanlış kararlar verebiliriz.
Ama ne "aydınlanmış" görünüyorsun Ahmet, ne de yaptığın özeleştiri.
Tarihi bugününe giydirmeye çalışıyorsun, o kadar.
Benden pes Ahmet!