Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyaretinden ne sonuç çıktı?
Türkiye'nin tezleri karşısında sallanan başların ne kadar gerçekçi olduğunu, verilen sözlere ne kadar uyulacağını elbette ki sahadaki somut gelişmeler gösterecek.
Çünkü söz konusu olan ABD. Ve içeride devam eden azil sürecinin gerginliği zirvede yüzünden okunan Trump da Erdoğan'la olan gerçekçi (ve bence samimi) ilişkisine rağmen tek aktör değil.
Ancak Alman Spiegel'e "patron kim" manşeti attıran zirvedeki kimi önemli ayrıntılar, şimdiden Türkiye'nin çıkarları açısından olumlu düşünmemizi sağlayacak cinsten.
Zira gazetenin, Erdoğan'ın zirvedeki göğsümüzü kabartan performansına ve özgüvenine dair yorumu, Türkiye'nin heybesinin şimdiden dolmaya başladığının açık göstergesi:
"Beyaz Saray'da kamuoyuna yansıyan basın toplantısı kısmında; sanki dünyanın en güçlü ülkesinin başkanı Trump değil de Erdoğan'mış gibiydi.
Türkiye Cumhurbaşkanı bu fırsattan istifade ederek, basın mensupları önünde ABD'ye öğüt verdi ve eleştirdi."
***
ABD'deki kritik zirveden hemen önce bu köşede (8 Kasım),
"Erdoğan'ın ABD'ye gitmesini kim niye istemez" diye sormuştum.
Dün baktım, diplomasinin ötesinde aralarında
kişisel bir ilişki de geliştiren Erdoğan ve Trump'ın, aracısız, yüz yüze görüşmesinden ödü kopanlar dut yemiş bülbüle dönmüşlerdi.
Haklısınız, ne diyecekler ki?
Yalandan bir mektuptur, tutturmuşlardı...
Erdoğan da o kâğıt parçasını muhatabının eline tutuşturdu.
Bu yüzden yine en iyi bildikleri şeyi yaptılar.
Yalana, dolana, hakarete, itibar suikastına soyundular.
Ziyaretten hemen önce,
"Zirveden bir şey çıkmaz" şeklindeki twitleriyle
emekli hayran kitlesini teselli eden
Washington Portakalı, karanlık odaların
anında yalanlanan haberlerini yaymaya
başladı mesela... "Haber" dediysem
lafın gelişi işte, kibarlığımızdan...
Zira "Oval ofiste
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun ayakta bekletilmesi tepki çekti" iddiasını ortaya atmanın...
Ardından tepki gelince, "
Öte yandan ABD Dışişleri Bakanı Pompeo'nun da ayakta olduğu görüldü" diye metne ek yapmanın
bir gazetecilik faaliyeti olmadığını takdir
edersiniz.
***
Ama gariptir, bu rezil faaliyetler ortayken sosyal medyada eleştiri okları
Sabah yazarı Hilal Kaplan'a doğrultuldu. Zirvenin basın açıklaması kısmında, Kaplan'ın Mazlum Kobani isimli teröristin muhatap alınmasıyla ilgili sorusuna Trump'ın verdiği yanıt köpürtüldü.
ABD Başkanı'nın cevabının sonuna eklediği
"Gazeteci olduğunuza emin misiniz? Türkiye hükümeti için çalışıyor olmayasınız" sözleri elden ele dolaştı.
Hilal'e tavsiyem hiç kafasına takmasın.
Dışarıda da tanınmış olmanın tadını çıkartsın. Öyle ya,
her gazeteci ABD Başkanı'na soru sorma fırsatı bulamaz.
Başka hangi soru sorulabilirdi gibi gazetecilik tartışmalarına da asla girmesin.
Zira Avrupa gazeteleri zirvenin ardından "dünyanın patronu kim" diye sorsalar da memlekette aklı başında herkes, gazeteci kılıklı bu
operasyoncu çırakların patronunun kim olduğunu gayet iyi biliyor.