Emine Bulut cinayetinin ardından idam konusu yeniden gündemimizde. Bu tartışma doğal olarak siyaset cephesinde de karşılık buluyor.
Konuyla ilgili Rusya dönüşü konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da dün şu açıklamayı yaptı: "Bu konuda Adalet Bakanlığımız gerekli çalışmaları zaten yaptı. Parti içi çalışmalarımız da aynı şekilde devam ediyor. Ben çok kesin bir şey söyledim. Eğer parlamentomuz, idam konusunda kararını verirse geleceği yer Cumhurbaşkanlığı. Ben bunu onaylarım, hiç düşünmem. Bu konuda vicdanım da rahat. Çünkü yavrusunun gözleri önünde öldürülen annenin hakkı ağırlaştırılmış müebbetle ödenmez "
Erdoğan'ın konuşmasında işaret ettiği Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de konuyla ilgili şunları söyledi:
"İdam konusunda, bu tür fiillere karşı kamuoyunda, toplumda uzun zamandır bir beklenti, talep dillendirilmektedir... Bu konu, parlamentonun vereceği bir karardır, anayasa değişikliği gerektiren bir konudur. Parlamento bu konuda bir düzenleme yaparsa Sayın Cumhurbaşkanımız da o tutumunu bir kez daha söylemiştir. Umarız, bu tür fiillere karşı hak edilen cezalar, gecikmeksizin verilir..."
***
Yalnızca
Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde
toplumda travma yaratan vahşetlerin ardından idam tartışması raftan indiriliyor.
Bazı eyaletlerinde uzun bir aradan sonra infazlara izin veren ABD de harıl harıl idamı tartışıyor...
Toplumdan yükselen bu taleplere siyasetin kayıtsız kalması elbette zor.
Dün sosyal medyada,
Tarihi Selimiye Camii'nin duvarına spreyle yazılar yazan vandallarla ilgili şahit olduğum şu
diyalog sanırım toplumun hissiyatını çok iyi
özetliyor:
Bunu yapanlar idam edilmeli!
İdam da nereden çıktı yahu, abartma!
Olsun, biz cezayı üst sınırdan isteyelim
de...
***
Benim bu konudaki şahsi görüşüm belli. Pek çoğunuz gibi, ben de bazı olaylar karşısında
idamın bile yetmeyeceğini düşünüyorum.
Ancak cezanın amacı
intikam değil rehabilitasyondur.
Telafisi imkânsız ceza olmaz. Hele ki hukuk sistemlerinin işleyişi
ortadayken...
FETÖ unsurlarından temizlenip
temizlenmediği bile belli olmayan bu
ortamda hangimiz hangi mahkeme kararına
gönül rahatlığıyla güvenebiliriz?
Dahası, Türkiye gibi geçmişinde kötü deneyimleri olan,
seçilmiş başbakanını, solcu gençlerini sehpaya göndermiş bir coğrafyada idam bumerangdan farksızdır. Dönüp kimi vuracağı belli olmaz.
Hepimizi sarsan şiddet sorunsalımıza yapıcı çözümler bulmak istiyorsak yapılacak şey bellidir. Adalet Bakanlığımız ve Parlamentomuz, Türkiye'nin 20 yıl önce geride bıraktığı idamı değil yasalarımızı ve adli pratiklerimizi mercek altına almalılar. Öncelikle, bireyin
bedensel mülkiyetini garanti altına alan, bir
şiddetle mücadele reformu paketi hazırlayıp
Cumhurbaşkanı'nın onayına sunmalılar.
İşe de,
Twitter'da küfür edeni içeri atıp sokakta kadına, erkeğe, çocuğa, yaşlıya,
engelliye
yumruk atanı serbest bırakan hukuk sistemimizin mantığını sorgulayarak
işe başlayabilirler.
Hukukun, siyasetin, devletin insanı nasıl öldüreceğini bulması mesele bile değil; zor olan yaşatmaya çalışmanın yollarını aramak.
Bir vatandaş olarak benim sivil siyasetten beklentim budur.