Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MELİH ALTINOK

Kendi evrenimiz

Beynin düşüncenin nedeni değil aracı olduğunun anlaşılmasının tarihi çok eski değil. Ancak bilincin evrimine kafa yoran bilim insanları, insanın içinde yaşadığı evreni bütünlükçü şekilde anlayabildiğini düşünen yegâne canlı olduğunu söylüyor.
Bu "hissiyatın" bizzat kendisinin, insanın zaman içinde ulaştığı bilinç seviyesinden kaynaklı bir ihtiyaç olduğu ortada.
Yoksa insan tıpkı kendisi gibi değişen, dönüşen, hafızası olan canlı bir organizma olan dünyanın ve evrenin içinde bir "irade sahibi" olarak yaşayamazdı.
Ancak tek bir olaya etkiyen sınırsız parametre varken ve duyu organlarımızın sınırları belliyken bu algılamanın ne düzeyde olduğu da elbette tartışılır.
Örneğin ABD Başkanı Danimarka'dan Grönland adasını kendilerine satmalarını isterken kuşkusuz içinde yaşadığı ve siyaset yaptığı kendi evreninin sınırlarını da açık ediyor...
Tıpkı dün, Antarktika'nın varlığını kanıtlamak için fotoğraf getiren 100 bin TL vermeyi vaat eden Düz Dünya Derneği Başkanının kendi evreni hakkında ipuçları vermesi gibi.
Trump'ın satın almaya çalıştığı Grönland adasının aslında olmadığını düşünen de var mıdır sizce?

***
Kimi zaman ilginç sonuçlar doğursa da insanın yaşadığı evreni bütünlükçü şekilde algılama motivasyonu türümüzün gelişmesi için bir zorunluluk.
Çünkü kendi evrenine dönüp dışarıyla "iletişimi" tamamen kapatan bir hücrenin bile uzun süre yaşaması mümkün değil. Büyük oranda yaşadığı ortamın ürünü olan karmaşık bir organizmanınsa imkânsız!
Kimi fizikçiler, biyolojinin "yaşam" diye tarif ettiği büyüleyici, ürkütücü, renkli, şaşırtıcı serüvenin "nedenini" tam da bu noktada arıyorlar.
Yaşam "içeriyle" "dışarının" düzeyi kusursuz ayarlanmış bir ilişkinin sonucu ortaya çıktığını söylüyor.
***
Günden güne daha karmaşık ilişki modellerinin arttığı günümüz dünyasında en zor şey iletişim kurmak.
Manipülasyon ve suskunluk sarmalı rolleri, modelleri, imajları daha fazla belirliyor.
Bu hengâmede bize düşense, bugünlerde olduğu gibi, bazen sadece oturup çocuklarının önünde öldürülen insanların dramlarına kahrolmak oluyor.
Bir erkeğin kadını, yapabildiği için, erkekliğinden, gücünden ötürü öldürmüş olabileceğini düşünerek de ne kadar sağlıklı bir toplumsal ilişki modeli çıkartabiliriz, bilemiyorum.
Zira erkekler erkekleri de öldürüyor.
Tıpkı kadınların kadınları da öldürdüğü gibi.
Peki ya kendi evrenimizde durumlar nasıl?
Pardon, unutmuşum, "cehennem başkalarıydı" değil mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA