Seçim süreçleri ülkelerin yumuşak karnı. Saldırıya, manipülasyona, yıpratılmaya en açık oldukları zaman.
Çünkü ulusal seçimler, küreselleşen, fiziki sınırların anlamsızlaştığı "dünyanın yerel seçimlerine" dönüştü.
Sandıktan çıkan, yalnızca içteki kaynakların yönetiminden sorumlu olmuyor. Aynı zamanda rakip ülkelerin pazarında ve nüfuz bölgelerinde de belirleyici rol üstleniyor.
Bu yalnızca gelişmekte olan, yani küresel kapitalistlerin kapışma alanlarındaki ülkelerin sorunu değil.
Böyle dönemlerde, iktidarını "Dünyanın genel seçimleri" anlamına gelen bir organizasyonla belirleyen ABD gibi bir oyun kurucu devlet bile savunmasız kalabiliyor.
Adamlar hâlâ, neredeyse görev süresi dolacak olan Donald Trump'ın başkan olduğu seçimlerde Rusya'nın müdahalesi olup olmadığını tartışıyorlar.
Öyle suni bir gündem de değil. Açın bakın ABD televizyonlarını. Mevzuu ülkede siyaseti kilitleyen ve toplumsal gerginliğin ana ekseni.
Sanırım, İngiltere devleti de, Brexit referandumu sürecinde Londra'da da ardı ardına gerçekleştirilen terör eylemlerinin izini yalnızca içeride aramıyordur.
***
Dün de meşruiyet tartışmalarından uzak bir yönetim belirleyemeyen yani
seçim sancıları çeken Sri Lanka'dan kötü haberler geldi.
Ülkede yabancıların kaldığı otellere ve klişelere eş zamanlı saldırılar düzenlendi.
200'ü aşkın insanın hayatını kaybettiği, daha fazlasınınsa yaralandığı terör eylemini henüz üstlenen olmadı.
Kuşkusuz,
Sri Lanka'da iş başına getirmek istedikleri yönetimi şekillendirmek için
bu katliamı organize edenler çok geçmeden bir tetikçi örgüte bu işi yaptıracaklardır.
Çünkü ortada
"yalnız kurt" masalıyla geçiştirilemeyecek ciddiyette bir vahşet var.
Bilerek fazlasıyla delil bırakılmış bir plan.
***
İstanbul seçimleri üzerinden tartışma devam etse de
Türkiye son seçim sınavını sağ salim atlattı.
Çok şükür,
7 Haziran seçim sürecinin belirsizliğinde maruz kaldığımız ve yüzlerce vatandaşımızı kaybettiğimiz provokasyon süreçlerine müsaade etmedik. Kendi göbeğimizi kendimiz kestik.
Ancak dikkatli olmamız gereken günler bitmedi.
Bakın, yediği operasyonlardan ötürü kafasını kaldırmayan
PKK, 31 Mart seçimlerinin ardından yine sahnede. Dört askerimizin şehit olmasına neden olan kapsamlı bir terör saldırısına kalkışabiliyor.
Pazar günü de o askerlerimizin cenaze törenlerinden birinde ana muhalefet lideri yumruklu saldırıya uğradı.
Dün bu perspektifle sağduyu mesajı verdiğim ve
Kemal Kılıçdaroğlu'na geçmiş olsun dediğim twitime kimi takipçilerimizin "
O da HDP ile ittifak yapmasaydı" türünden yorumlar yaptıklarını okudum.
Partilerin terör örgütünün siyasi kanadıyla kurdukları ilişkinin siyasi meşruiyetine dair eleştirilerimizi elbette unutturmamalıyız.
Acısı taze insanları da anlıyorum. Ancak dün Çubuk'ta yaşananların bu haklı eleştirilerimize bir katkısının olmadığını, tam aksine verilen
31 Mart'ta gördüğü umutla biti kanlanıp kan akıtan
PKK'nın istediği tablo olduğunu da unutmamalıyız.
Arzu ettikleri,
birbirinin simetrisinde olan etnik milliyetçilikleri körükleyip, seçimlerden huzur ve istikrar
çıkartan Türkiye'nin yumuşak karnına
yüklenmek.
Bize düşense yumruk atayım derken gardımızı düşürmemek.
Çünkü hedefte şu bu yok, soluğu kesilip nakavt edilmek istenen hepimiziz.