31 Mart seçimleri öncesi Türkiye'nin bir beka sorunu olup olmadığı üzerine sınırları keskin bir kutuplaşma var.
AK Parti'nin ve MHP'nin oluşturduğu Cumhur İttifakı'nın argümanları ilk günden beri net:
Türkiye, 15 Temmuz 2016 yılında, "know how"ı bizzat ABD'ye ait olan bir örgütün darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Türk seçmeninin sandıktaki iradesi yok sayılıp, Batı'nın istediği bir yönetim iş başına getirilmek istendi.
DEAŞ ve PKK da eş zamanlı olarak harekete geçirildi. Sadece o dönemde yüzlerce vatandaşımızı teröre kurban verdik.
Yakın tehdidi ülkece savuşturmayı başardık. Ne var ki Batı, Türkiye'de eskiden olduğu gibi "tak" deyince "şak" yapan siyasileri iş başında görme hedefinden vazgeçmedi.
Hâlâ da FETÖ'yü kollamaya, PKK'ya sınırlarımızın hemen yanı başında "devletçik" kurdurmaya çalışıyorlar.
Dolayısıyla bu süreci okuyamayan bir muhalefetin seçimlerde başarılı olması Türkiye'nin değil rakiplerinin çıkarına olur.

*** CHP, İYİ Parti, HDP ve Saadet Partisi'nin oluşturduğu Millet İttifakı ise bu tartışmada beka sorununun abartıldığını düşünüyor. Seçimlerde bir argüman olarak kullanılmasına da karşılar.
Evet, belki hepsi "Ne beka sorunu? YPG (bildiğiniz PKK işte) mi bize saldıracak" diyen ana muhalefet lideri kadar kaygısız değil.
Bileşenlerin arasında son üç yıldır maruz kaldığımız taarruzu inkâr etmeyenler de var.
Ne yazık ki onlar da çözüm olarak ya "Batı'ya biat etmeden kurtuluş olmayacağını" savunuyorlar ya da "neden aramız bozuldu ki" tartışmasına dalıyorlar.
Batı'nın Türkiye'yle sömürmek için bile uğraşmayacağını dile getiren ezikleri zaten boş verin. *** Sizin fikriniz ne?
Ben açıkça söylüyorum.
Yeryüzündeki her devlet gibi Türkiye'nin de bir gelecek, varoluş sorunu vardır. Hele hele böyle bir dönemde, bu coğrafyada...
Dahası bu beka sorunu seçimlerle de sınırlı değil.
Öyle ya, bir yerel seçim için PKK'yla bile yan yana gelip meselenin asıl kendileri için bir beka sorunu olduğunu gösterenler, 31 Mart sonrasında da aramızda olacaklar.
Ne yazık ki.