Tarihçiler üçe ayrılır derler, yalan söyleyenler, yanılanlar, bilmeyenler...
DTCF'de Arkeoloji öğrencisi olduğum günlerde okuduğum Richard Shenkman'ın, "İnsanlık Tarihinde Büyük Yalanlar" kitabından aklımda kalmış.
Okulu bırakıp başka bir bölüme geçmemde bu kitabın da etkisi olmuş muydu, hatırlamıyorum...
Ama yüzlerce yıl önce yaşanmış olayları sanki şahit olmuş gibi anlatanları gördükçe hala bu sözleri anımsıyorum.
Abarttığımı mı düşünüyorsunuz?
O halde siz söyleyin...
Ölümünün üzerinden 500 yıl geçmiş bir komutanın savaş meydanındaki çadırda aklından geçenleri bile bizlere mutlak, sorgulanmaz gerçeklermiş gibi anlatanlar hangi gruba giriyor?
Biz belgeli tarihçilere inanırız mı diyorsunuz?
Resmi tarihin, belgelere kaydedilenlerin daima gerçekler olduğuna hakikaten inanıyorsanız size verecek bir cevabım yok...
Ama George Santayana'nın söyledikleri işinize yarayabilir:
"Tarih her zaman yanlış yazılır. Bu nedenle her zaman yeniden yazılması gerekir."
***
Bakın, bizim tarihçilerimiz Yeni Çağ'ın kapılarının
Fatih'in 1453'te İstanbul'u almasıyla aralandığını kabul ediyorlar. Batıdakiler ise
Orta Çağ'ı bitirenin Kristof
Kolomb'un 1492 yılında Amerika'yı keşfi olduğunu söylüyorlar.
Bırakın uzak geçmişi, dün ne yaşadığınızı biliyor musunuz?
15 Temmuz'u düşünün...
Dünyanın pek çok ülkesinde, kafamıza bomba yağdıran FETÖ'cülerin demokrasi kahramanı olduğuna dair
"belgeler" kayıtlara geçiyor...
Resmisiyle, gayri resmisiyle...
Sizce o gece milletçe
şahit olduğumuz alçaklık, yüzyıl sonra dünya tarihinde gerçeğe ve gerçekliğimize uygun,
hakkaniyetli bir şekilde anlatılacak mı?
***
Tarihi egemenler yazıyor ama dertleri tarihçilik yapmak değil elbette...
Geçmişi dizayn ederek bugünlerini meşrulaştırıyorlar.
Çünkü
kurdukları dünya nizamının gerçekten izaha ihtiyacı var...
Düşünün, dün Euronews tipi yayınlarda
Selahattin Demirtaş'ın
Nobel'e aday adayı olarak önerileceğine dair haberler vardı! Yani klasik bir tavuğun suyunun suyu haberi.
Maksat tarih için
kayda geçsin!
Acaba, Demirtaş'ı sivil kanadını yönettiği "
PKK'nın huzura yaptığı katkıdan" ötürü mü barış ödülüne tavsiye edecekler dersiniz?
Aziz Sancar kızmasın ama... Belki de örgütün bombalı eylemlerindeki performanstan ötürü Selahattin Beyi kimya ödülü için düşünmüşlerdir.
Şaka bir yana...
Türkiye'nin yolunu,
geçmişi de yalan bu medeniyetin kurallarıyla belirlemesi
gerektiğine inananlar
ne zaman bugüne gelecekler?
Aramıza katılacaklar?
Çünkü edebiyat değil,
ortak hayatımız, kavgamız, geleceğimiz.
Yük oldukları yetmedi mi?