Ergenekon davasına bakan Savcılık "Ergenekon yoktur" demiş.
Mütalaada Özden Örnek'e ait günlüklerde ifade edilen Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz ve Eldiven isimli darbe planlarının varlığı kabul ediliyor... Ardından şu şerh düşülüyor:
"Ancak yazılanların dosyaya ve iddiaya konu terör örgütü ile irtibatının maddi delillerle ilişkilendirilemediği değerlendirilmiştir." Mütalaadaki 'ama'lı cümleler bununla sınırlı değil:
İnternet andıcı olarak bilinen faaliyetin de "cebir ve şiddet" içermediği belirtiliyor.
Hükümet karşıtı mitingler ve toplantılar düzenleyen bazı dernek ve komitelerin söylemleri ise zaten ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmeliymiş...
Şairin, pardon savcılığın burada Cumhuriyet Mitinglerindeki "Ordu göreve" çağrılarından bahsettiğini söylememe sanırım gerek yok.
***
Gerekçelere baktığımızda da
vakaları kabul eden savcılığın ana refleksinin
usule dair itirazlar olduğunu görüyoruz.
Örneğin, mütalaada
irticayla mücadele eylem planına ilişkin hazırlanan
raporların "elde edilişi ve
aramaların hukuka uygun
yapılmadığı" ve bu yüzden
belgelere itibar edilemeyeceği
söyleniyor. Ayrıca belgeleri
ele geçirenlerin de
FETÖ'den yargılandığı ifade ediliyor.
Elbette bu unsurlar
soruşturma sürecine dair
kuşkuları artırıyor. Ancak buradan hareketle, varlığı kabul edilen olayların üstünün örtülmesini istemek hiç mantıklı değil.
Öyle ya, insanlar "Ergenekon yalansa
tüm bu yaşadıklarımızda mı yalan" diye soruyor.
Sonuçta da o günlerin atmosferine şahit olan, seçtiği
siyasilerine muhtıra verilen,
gazetecileri öldürülen kamuoyunun yargıya olan güveni zedeleniyor.
***
Darbe heveslerini hiç gizlemeyenler ve hâlâ bu işe devam edenler saz çalıp oynuyorlar.
Ne yazık ki,
İslamcı maskeli FETÖ'yü görüp
Atatürkçü maskeli darbecilere
razı olan kimi "mağdurlar"
da onlara katılıyor.
Umarım bu kulaklar günün birinde "
15 Temmuz olmuştur ama FETÖ diye bir terör örgütü yoktur, dolayısıyla unutalım gitsin" diyen mütalaaları da işitmez.
Çünkü
darbecinin sekülerinin de
muhafazakârının da yok birbirinden
farkı.