Uzun bayram tatil bitti, Türkiye iş başı yapıyor...
Ancak bu "pazartesinin sendromu", diğerlerinden biraz farklı.
Zira tatile başlamadan önce döviz kurlarında yaşanan hareketlilik başta iş çevreleri olmak üzere hepimizi gerdi.
Gerçi piyasalar bayramdan önce büyük oranda stabilize oldu, döviz bir banda oturdu...
Ancak borsanın kapalı olması tatil boyunca kesintisiz bir soluk almamızı sağladı.
Dolaysıyla bu sabah pek çoğumuz aynı meraka uyandık. Bayram öncesindeki atmosfer aranın ardından devam edecek mi?
***
Ekonomi,
kâhinlik pozlarının rahatça kesileceği bir alan değil. Burada
atıp tutmanın bedeli çok ağır; neticede
para konuşuyorsunuz.
Daha da ötesi, ekonominin
yarısı rakamlarsa yarısı toplumsal
psikoloji.
Aynı verilerin her zaman
aynı sonucu vermesi çok zor.
Ölçmenin sonucu verdiği zarar da cabası.
Örneğin kriz tartışmalarının başladığı dönemde, tüketicilerin genel refleksi böyle bir
gerçeğin olup olmadığına bakmaksızın
"durmak" oluyor.
Araba yenilenecekse erteleniyor.
Buzdolabı da bir sene daha idare eder deniliyor...
Bu frene basma hali uzun sürüp etkili olursa da panik başlıyor.
Sistemden ciddi şüphe eden vatandaşlar
bankalara hücum ediyor, ülkeye sermaye ve yatırım girişi duruyor, vs...
Domino taşları misali, diğer alanlardaki devrilme de birbirini izliyor.
Böyle bir psikolojik atmosfere,
yapısal olarak güçlü olan ekonomilerin
bile dayanması güç.
***
Dolayısıyla bu ekonominin birer ortağı olan
Türkiye vatandaşlarına düşen, "kriz var" denilen
bayram tatilindeki gibi hareket etmek.
"
Hafta başı kriz gelecekmiş" kehanetlerine ve
temennilerine aldırmadan gündelik hayatına devam etmek.
Siyasette ve ekonomide
krizden nemalananların panzehiri budur.
Zira bu korku simsarının da bir dönem Türkiye'yi "
Bu kış komünizm gelecek" paranoyalarıyla korkutup "
durduranlardan" hiç farkı yok.
Umacıları farklı, o kadar.